İktidara, bölücülere ve dincilere ince dersler

MASLAK’taki Harp Akademileri Komutanlığı’na girildiğinde her yer bakımlı ve düzenliydi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un yıllık değerlendirme konuşmasını yapacağı Atatürk Harp Oyunu ve Kültür Merkezi’ne girerken salonda oturulacak sıra ve öğle yemeğindeki masa numaraları verildi.

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanı Başbuğ'un tarihi konuşmasından izlenimler

Her sıra ve masada oturacaklar için ’denge’ye dayalı titiz bir protokol uygulanmıştı. Her görüşten gazetecinin yan yana oturtulmaları ilginçti. Davetlilerin hemen hemen tümü gelmişti. Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak gazetecilere hoşgeldin diyordu.

Zaman, Taraf, Milli Gazete
ve Vakit’ten ise kimse davet edilmemişti.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ salona girdiğinde öndeki komutanlar ve emekli komutanlar ayağa kalkınca, ardından toplantıya çağrılı olanlar da onları izledi. Birkaç gazetecinin ise ayağa kalkmadığı dikkat çekti.

Genelkurmay Başkanı Başbuğ’un iki yanında eski Genelkurmay Başkanlarından Karadayı ve Kıvrıkoğlu oturuyorlardı. Kıvrıkoğlu’nun yanında da Yaşar Büyükanıt... Hilmi Özkök ise yoktu. Ön sırada sol sıralarda Vali Güler ile Belediye Başkanı Topbaş yan yana oturuyorlardı. Çok sayıda komutanın yanında Harp Akademileri öğretim elemanları, müdavimleri, öğrenci subay ve çalışanları da davetliydi. Başbuğ’un konuşmasına "Toplantıya katılan büyük saygı duyduğum sayın komutanlarım" diyerek başlaması dikkat çekti.

56 sayfalık kitapçıktaki konuşmasını bir saat 50 dakika okudu, zaman zaman metin dışına çıktı Başbuğ... Konuşmasından sonra verilen yemeğe katılanların tek tek elini sıktı. Bu arada Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah’ın Harp Akademileri’nden hemen ayrılmadığı ve bazı görüşmeler yaptığı öğrenildi.

Cemaatlere karşı tepkisiz kalmayız

Atatürk’ün "Din gerekli bir kurumdur. Dinsiz milletin devamına imkan yoktur. Yalnız şurası var ki, din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır" sözlerini hatırlatan Başbuğ, cemaatlere karşı şu uyarıyı yaptı: "Bugün bazı cemaatler öncelikle bir ekonomik güç olmaya ve daha sonra da sosyo-politik yaşamı biçimlendirmeye, dine bağlı tek tip yaşam tarzı olarak sosyal kimliklerini ortaya koymaya çalışmaktadır. İşte sorun da buradadır. Sorun, dinin ve dini uyguların kendi amaçları için alet ve araç olarak kullanılmasıdır. (...) Bazıları, kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmekte ve çeşitli nedenlerle de görünürde kendilerinin güçlü bir konuma geldiğine inanmaktadırlar. Ancak bu güç imajı ve algısı yanıltıcıdır. Hukuk devleti kapsamında TSK’nın tepkisiz ve etkisiz kalacağını düşünmek büyük yanılgıdır."

SONUÇ... Başbuğ iyi bir başlangıç yaptı. Sakindi, yumuşak bir dil kullandı. Demokrasiye bağlılığını gösterdi. Türkiye’nin yaşadığı zorlukları açık bir dille ortaya döktü. Tartışmaya açık görüşlerini ise gerekçelendirdi. Açıkçası, TSK yerinde duruyordu; kararlılığı ortadaydı.

Anayasa’nın 5. madde vurgusu

ORGENERAL Başbuğ, Anayasa’nın 5. maddesindeki; "Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülke bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak" vurgusunu sık sık yineledi.

Başbuğ şunu sordu: "Peki, bugün yaşananlar, bölücü terör örgütü ve destekçilerinin iddia ettiği gibi ’etnik çatışma’ olarak tanımlanabilir mi? Terör ve terörle mücadelenin karmaşıklığının ana nedenlerinden biri de işte bu kavram karmaşasıdır" dedi ve etnik çatışma, asimilasyon, entegrasyon, millet, ulus-devlet, kültürel kimlikler ve kültürel özgürlükler kavramlarına açıklık getirdi, bunlar üzerinde ayrıntılı değerlendirmeler yaptı.

Ne Osmanlı İmparatorluğu döneminde de Cumhuriyet döneminde hiçbir kurumumuz etnik temelde yapılandırılmamıştır. (...) Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan ayaklanmalar etnik temelli değildir. (...) Türkiye, bazılarının görmek istediği gibi, etnik farklılıkları nedeniyle ayrışmış bir ülke değildir. (...) Bütün değerlendirmeler, Türkiye’de etnik bir çatışmanın yaşanmadığını ve yaşanmayacağını da göstermektedir.

Bölücü terör örgütüne karşı sürdürdüğümüz mücadelede, şehitlik ve gazilik mertebesine ulaşmış kahramanlarımız arasında çok sayıda Kürt ve Zaza kökenli vatan evladı vardır. (...) Bizim ordu yapımızın sağlam oluşunun ’milli ordu’ oluşumuzun temel nedeni budur.

TÜRK VE TÜRKİYE

Atatürk’ün ’Türk milleti’ tanımlamasındaki ’Türk’ sözcüğü bir sıfat olarak değil, değişik unsurların hepsine verilen ortak bir isimdir. (...) Vatandaşlık esasına dayalı milliyetçilik ırk ve din farkı gözetmeksizin, ortak kimlik/üst kimlik etrafında her vatandaşı ’Türk’ saymaktır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı saymaktır.

Çağdaş demokratik toplumlarda üst/ortak kimliğin dışında kültürel ikincil kimlik özelliklerinin de dile getirilmesi ve yaşanması mümkündür. Önemli olan kültürel ikincil kimliklerin, bizi bir arada tutan üst/ortak kimliğin önüne geçerek, onu parçalayan egemen bir kimlik haline dönüştürülmemesidir. (Başbuğ’un bu sözleri ile Kürtlerin dil öğrenme, radyo ve TV öğrenme hakkına ışık yaktığı biçiminde yorumlandı.)

Obama’nın, Türkiye ziyaretindeki Atatürk ve laik söylemlerini öne çıkarttı. "Laiklik ilkesi, Türkiye Cumhuriyeti kuruluş felsefesinin temel direklerinden biridir" diye ekledi.

İyi bir başlangıç

GENELKURMAY Başkanı yıllık değerlendirme konuşmasının başında güncel konulara girmeyeceğinin altını çizdi hemen... Sivil-asker, terör, terörle mücadele, demokrasi ve laiklik gibi konulara akademik yönden açılımlar getirdi; Samuel Huntington, Montesquieu, Eliot Cohen gibi düşünürlerle Prof. Metin Heper, Prof. Utkan Kocatürk ve Prof. İhsan Güneş’ten atıflar yaptı.

Başbuğ "Askerlikte sadece yeterlilik değil, etkinlik ve topluma yararlılık da öne çıkar" dedi.

TSK’nın ’sistematik muhalefet’le karşı karşıya kaldığını, demokrasinin gelişmesinde, çoğulculuğun toplumsal bir boyut kazanmasında engelleyici bir kurum ve ’din karşıtı’ olarak gösterilmesinin yanlış olduğunu söyledi ve "Kim ne derse desin, Türk milletinin ordusu halktır, halktandır, halk içindir" dedi.

Yazarın Tüm Yazıları