Hürriyet telefon santralına övgü

Teknikten hiç anlamam demeyeyim ama tekniğin sunduğu olanakların tümünü öğrenmeye meraklı değilimdir. Yedi-sekiz yıl önce faks almıştım. Makinenin sahip olduğu yeteneklerden sadece faks, fotokopi ve telefon olanaklarından yararlandım.

Cep telefonu denen telefonu da sadece ev dışında olduğum zaman, Hürriyet'ten aradıklarında 'namevcut' olmamak, 'Buradayım!' diyebilmek için kullanırım. Bu nedenle cep telefonuyla nasıl mesaj gönderilir, gönderilen mesaj nasıl çözümlenip okunur bilmem. Cep telefonumun numarasını bilenlerin bana mesaj göndermeleri boşuna, okumam olanaksız.

Biri çıkıp 'Yahu kardeşim, senin bunların hepsini bilmem gerekir! Mesajları okumayı öğrenmek zorundasın!' dese, ağzımı açmam. Ama telefonunu telesekretere bağlayan ve arayanlara göre tepki gösterenlerden değilim hiç değilse!

*

İki bin yılı başlarında, Frankfurt büromuzdan Alaverdi Turhan biraderimizle Köln'de görev durumundayken, cep telefonunu bana uzatıp 'Sizi arıyorlar abi' dedi.

Telefonun öteki ucunda Hürriyet Pazar'ın sekreteri Cem Ulusoy kardeşimiz İstanbul'dan:

'Özdemir Bey, Yılmaz Güney'le ilgili bir iddia gündeme geldi, acaba elimizdeki yazınızı ertelemeniz ve Yılmaz Güney konusunda bir yazı yazmanız mümkün olabilir mi?' diyor.

Neden mümkün olmasın? Peki nasıl göndereceğim?

Cem Ulusoy, 'Siz faks aramayın, gazetenin sistemiyle ya da e-posta ile gönderin' diyor.

*

Cep telefonunu geri verirken, Alaverdi'ye soruyorum:

'Yahu Alaverdi bizi burada nasıl buldular?'

'Bulurlar!'
diyor Alaverdi, 'Kutuplarda olsanız da Hürriyet'in santralı sizi bulur!'

Hürriyet Gazetesi santralı beni Berlin'de Kempinski otelinin lobisinde de bulmuştur.

O sırada, benim gibi, birkaç ay öncesine kadar, Cumhuriyet Gazetesi’nin Kitap eki servisine arada bir uğrayan, Zeki Sözer ile Ahmet Oktay'ı Milliyet'in Cağaloğlu bürosunda birkaç kez ziyarete gitmiş, eski Hürriyet binasında Orhan Duru ile iki kez buluşmuş birinin önce 'Gazete'nin, sonra Hürriyet'in ne anlama geldiğini anlaması öyle kolay değildi...

*

Birkaç gün önce Hürriyet santralından aradılar: 'Özdemir Bey, sizi Ahmet Say Bey arıyor, görüşmek ister misiniz?'

Nasıl görüşmek istemem? Ahmet'le, oğlu Fazıl Say'ın 'Metin Altıok Ağıdı' yapıtının sansür edilmesi konusunda konuşuyoruz.

Bir ara evin arkasında bir eşek anırıyor. Ahmet şaşırıyor:

'Eşek sevdiğini bilirim ama Hürriyet Gazetesi’nde eşeğin işi ne?'

Ahmet'e Hürriyet Gazetesi binasında olmadığımı, o anda İstanbul dışında bir yerde bulunduğumu söylüyorum. O da şaşırıyor! Hürriyet gazetesini aramış, ben başka yerdeyim, ama benimle santralımız aracılığıyla konuşabiliyor.

Şimdi teknoloji bilginlerinin Ahmet'le ve benimle nasıl dalga geçtiklerini düşünüyorum, kıs kıs gülerek...

*

İstedikleri kadar gülebilirler! Ben Hürriyet Gazetesi santralında çalışan hanımları övmek istiyorum. Sesleri bana güven veriyor, Hürriyet Gazetesi örgütünün büyüklüğüne ve gücüne tanıklık ediyor. Bu yazı ile sadece santralı değil, ulaştırma elemanlarını, bilgi işlemcileri, insan kaynaklarını, danışmacıları ve öteki yüzünü görmediğim personeli de övmek istiyorum.

Hürriyet Gazetesi büyükse altyapısı büyük, sağlam ve yetenekli olduğu için büyük!
Yazarın Tüm Yazıları