Hocanın oğlu içki içer mi

HİÇ kuşkunuz olmasın:

İçer. Hem de nasıl içer!

"Hocanın oğlu"
olmak, bir insana, "dini açıdan" ekstra sorumluluk yüklemez.

Herkes ne kadar "sorumlu" ise, "hocanın oğlu" da o kadar "sorumlu"dur.

Ya da herkesin günah işleme özgürlüğü ne kadar varsa, "hocanın oğlu"nun da o kadar vardır.

Madem İslam’da ruhban sınıfı yoktur...

O halde, bırakın "hocanın oğlu"nu, bizzat "Hoca"nın kendisi bile ekstra bir sorumlulukla mükellef değildir.

"Hoca"nın kendisi için sadece şöyle bir farklılıktan söz edebiliriz:

Sabah akşam millete dinin emirlerini hatırlatıp, yasaklarından sakındırmaya çalışan bir "hoca", eğer söylediklerinin tam tersini yapıyorsa, "Neden yapmadıklarını söylüyorsun?" şeklinde ahlaki bir itirazla karşılaşabilir.

O kadar. Ötesi yoktur.

Ancak...

Böylesi bir itirazı, dinle irtibatı "hocanın oğlu" olmaktan öteye geçmeyenler için yapamayız.

***

Bunları yazmama neden olan "haber" şudur:

Zekeriya Beyaz’ın oğlu, sabaha karşı İstanbul’da alkollü araba kullanırken yakalanmış. Polisler, "Mahdum Bey"i karakola götürüp ehliyetine el koymuşlar. Beyaz Hoca da oğlunu almak için sabaha karşı karakola koşmuş falan.

Diyelim ki Zekeriya Beyaz’a kıl oluyoruz.

Onun her konuya atlamasına, dini magazinleştirmesine, gülünç durumlara düşmesine sinir oluyoruz.

Ne yani?

Şimdi bu olayı bir "malzeme" olarak değerlendirip, "Hoca efendi vay! Demek oğlunuz içiyor ha!" tarzında sakil bir üslupla laf mı sokacağız?

Eğer prensip sahibiysek asla böyle bir şey yapmamalıyız.

Çünkü...

Dinsel bakışla "Zekeriya Beyaz’ın oğlu olmak" ile "Meyhaneci Yakup’un oğlu olmak" arasında "sorumluluk" açısından hiçbir fark yoktur.

Ancak...

Beyaz Hoca’nın, alkollü oğlunu almak için gittiği karakolun kapısında gazetecilere, "Bizim oğlan içkili araba kullanmış, onu almak için geldim" demek yerine yalan söylemeyi tercih etmesi önemli bir meseledir.

Demek ki...

Ne kadar "aydın hoca" olsa da, Zekeriya Beyaz bile "hocanın oğlunun diğer insanlardan farklı bir sorumluluk sahibi olduğunu" düşünüyor.

Ve bu yüzden yalan söylemekten çekinmiyor.

Ne yapalım? Belki de en iyisi hocaya şöyle seslenmek:

Hoca! Sen ki tavuktan kurban olur falan diyecek kadar geniş düşünen bir adamsın. Ne diye oğlunun içki içmesini saklıyorsun ki? Aş bunları hoca aş!

Gülben Ergen laf istiyor

GÜLBEN Ergen, dün gece bana bir mail atmış.

Özetle diyor ki:

"Sayın Ahmet Hakan. Bir daha Gülben Ergen ile ilgili yorum yazmayacağım diye yemin etmiştin. Oysa bu yeminin ardından en az altı yazında benden söz ettin. İsmimden söz etmende benim için sakınca yok ama yeminini bozmuş olmuyor musun?"

Buradan "Şeker kız Candy" taklidine şöyle seslenmek isterim:

Doğru, haklısınız, "sevgili" Gülben Ergen Erdoğan.

Ben biraz da "Yüz bin kere tövbe edip yine tövbesini bozanlar" tarikatındanım. Şeyhim Cem Karaca babamızdır.

Ayrıca tövbeyi bozmamın şöyle bir gerekçesi de var:

Yapaylıktan bayılan bir tipolojiyi uzun uzun anlatmak yerine "Gülben" deyip işi bitirmek o kadar kolay ki.

Demek ki işin bu yönünü düşünmeden, öfkeyle kalkmamak gerekiyormuş.

Bunu zararla oturunca anladım. Affet beni!

Koç’a kıyak

KÜLTÜR ve Turizm Bakanı Atilla Koç’a Adalet Ağaoğlu ve Çetin Altan’dan sonra ziyaret edebileceği yazarların listesini veriyorum. Hangi yazarla ne tür bir muhabbet yapacağını da "bonus" olarak sunuyorum.

Umarım bu kıyağımı unutmaz.

DOĞAN HIZLAN: Kuki, çay ve taş plaktan Hacı Arif Bey eşliğinde İslamcısından solcusuna edebiyat dünyasının önemli isimleriyle ilgili yansız yorumlar dinleyip sakinleşmek mümkündür.

ORHAN PAMUK: Riskli bir ziyaret olur ama risk almaya değer. Tanpınar’dan girip Reşat Ekrem’den çıkılabilir. Dikkat: Siyasete girilmese iyi olur.

RASİM ÖZDENÖREN: "Cahit Zarifoğlu’nun gizli maceraları" ya da "Necip Fazıl’ın parayla olan sorunlu ilişkisi" konusunda samimi ve sıcak bir sohbet yapılır. "Gül Yetiştiren Adam"daki "Sitare" üzerinde de durulabilir.

HİLMİ YAVUZ: Divan, Nazım, İkinci Yeni... Bir solukta şiir serüvenimiz ortaya konur. Eğer Hilmi Hoca "gününde" ise taklitler yapar, fıkralar anlatır. Dikkat: Tiryakilik yapabilir.

AHMET ALTAN: Önce Bakan, "Kadınlar üzerine aykırı tezler" ileri sürer. Ardından Ahmet Altan, tüm bu tezleri çürüten tezler ortaya atar. Bakan inatçıdır, tezlerinde ısrar eder. Ahmet Altan daha da inatçıdır. O da tezlerinden vazgeçmez. Böylece tadına doyulmaz bir polemik çıkar.
Yazarın Tüm Yazıları