Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu
Prof.Dr. Mikdat KadıoğluYazarın Tüm Yazıları

Herkes sussun o konuşsun. Çünkü yakılan ve kurutulan Seyfe adalet arıyor

Duydunuz mu? Her yıl binlerce turistin ziyaret ettiği Dalyan sazlığı geçenlerde alev alev yakıldı. Bu şekilde Dalyan Deltası ve Seyfe Gölü gibi birçok doğa mirasını kuruttuk, doğa ve kuş cennetlerini yakıp cehenneme çevirdik.

Şimdi elimizde kimsenin görmek istemediği tuzlak olmuş bembeyaz devasa çöller ya da sivrisinek yatağı olmuş bataklıklar kaldı... Dalyan sazlığının yakılma haberi, ÇEKÜL Vakfı Kırşehir gönüllüsü Mustafa Bağ’ın Seyfe Gölü’nün içler acısı hikáyesini anlatan mektubunun hemen ardından geldi. İbreti álem için bir zamanlar dünya mirası olmuş, koruma altına alınmış birçok kuş cennetimizin, mutlak koruma ve sulak alanımızın nasıl adım adım hazin sona yaklaştırıldığının ilginç hikáyesini kısaltarak verebileceğim. Mektubun tamamı için http://www.cekulvakfi.org.tr/icerik/haberDetay.asp?ID=326 adresini ziyaret etmelisiniz.

1990 yılında önce Seyfe’nin çevresine devasa boyutta kilometrelerce uzunlukta kanal açıldı. Baktılar ki göl aynası küçülüyor, sular azalıyor, bir diğerini daha açtılar. Göl aynası iyice küçülmeye başladı. Açtıkları kanalın içinde su bile kalmadı. İkinci açılan kanal birincinin suyunu da alıp götürdü. "Bu kanallar niçin açıldı?" diye sorulduğunda, "gölü korumak, taşkınları önlemek, fazla suyu tahliye etmek için" dediler.

Gölde su tükendi. Onlar gölden 16 yıldır açık tuttukları kanallara daha bir yıl önce kapak takmayı akıl ettiler. Kanallarda tuttukları suyu motopomplarla tekrar göle geri verme gereğini bile duymadılar. Hep kendilerini savundular; "bilen de bilmeyen de konuşuyor" dediler.

Daha önceleri suyun kalitesi bozuk, toprağın yapısını bozar, diye sulu tarım yapmayan çevre köylerdeki çiftçilere birileri akıl verip "taban suyunda kalite bozuk olmaz" dediler. Gölün çevresine sulama amaçlı 1650 adedin üzerinde, derinlikleri 50 metreye ulaşan keson kuyuları kontrolsüz olarak açıldı. Bölge hızla sulu tarıma geçip, şekerpancarı ve ayçiçeği üretmeye başladı.

ARTIK SERAP GÖREBİLİRİZ

Gölün dip suyunu çekme işine 15 Nisan’da başlayıp 30 Kasım’a kadar, yani tamı tamına sekiz ay süreyle devam ettiler. Bu kuyuları kimse kontrol etmedi. Meydanı boş bulanlar da göl aynası daraldıkça açılan toprağı tarım arazisi yapma yarışına girdi. Tarımdan istenen kaliteli rekoltesi alınamadı ama gölde ekolojik denge bozuldu. Önümüze üzerinde serap görebileceğiniz devasa bembeyaz bir çöl çıktı.

Seyfe Gölü’nden yılda 1 milyon 500 bin ton su çekilip kullanılmaya devam edildi. Eleştirdiğinizde, yöneticiler "biz Seyfe’yi sizden daha çok seviyoruz" dediler. İzi bile kalmayan flamingoların resimleriyle festivaller düzenlediler. Seyfe’yi sevenler gölün suyunu çeker mi? Gölün kurumasına etken olan bu işlevi savunur mu? Ama onlar inatla yaptıklarının doğruluğunu savundular. Bölgede, irili ufaklı beldeler ve köyler açtırdıkları kuyularla çektikleri göl suyunu umarsızca, tereddütsüzce kullandılar.

Sulu tarıma geçen çiftçi daha çok ürün, daha çok kazanç için çok ilaç ve bunun yanında aşırı su kullandı. Kullanılan zirai ilaç ve kimyasal gübreler, ürün sulama suyunun tabandan göl suyuna karışmasıyla, gölde yaşayan ve su kuşlarının ana besin kaynağı olan organizmaların ölümüne neden oldu. Çevredeki kuş ölülerini yiyen veya hastalıklı kuşları avlayan tilki, sansar, kurt, kartal, şahin gibi etçil hayvanlar birer birer telef oldu.

Göl aynasının çekilmesiyle açıkta kalan saz ve kamışlıklar, köylülerin "buraya kazlar geliyor, ekinimize yayılıyor, bizi perişan ediyor" bahanesiyle ateşe verildi ve yakıldı. Hayvanlar burada üremez oldular, beslenmez oldular ve bölgeyi terk ettiler. Ateşten kaçamayan civcivler de yanarak telef oldu.

Göldeki kurumuşluğun nedeni ne acıdır ki hep kuraklığa bağlandı. Bilgilendirme toplantılarında, 1990 yılından bugüne kadar yapılan zincirleme hatalarda baş aktör kuraklık oluverdi. Oysa ki göldeki suyun azalma nedenlerindeki kuraklığın payı sadece yüzde 7 civarındaydı. Bunu da kendileri söyledi...

KUŞLAR GERİ DÖNMEYECEK

Ya diğerleri ne yaptı? Avsever hatırlı dostlara burada rehberlik yapıp, yasak olmasına rağmen günlerce yanlarına güvenlik birimleri de verilerek av egolarını tatmin ettiler. Bir günde 350 adet bıldırcın vuruldu. Kimse bu durumu tenkit dahi edemedi. Tereyağda kızarmış yaban kazı, sultan ördeği yenildi, içildi. Ankara’dan gelemeyen diğer zevata ikram olarak paketler yapılarak araçlara konuldu. Kuşların tüy ve telekleri Seyfe Ovası’nda kaldı. Bunlarla beraber yaktıkları kamp ateşlerinin külleri de...

Onlar her yıl burayı ziyaret etmeyi hiç ama hiç ihmal etmediler. Bugün bölgede sesini duyabileceğiniz bir tarla kuşu bile yok. Bütün bunlara rağmen onlar hiç utanmadılar.

Bu yıl yağışlarda iyi gitti. Bu sıralarda mevsim itibariyle göl çevresindeki kuyular da faal değil. Göl yüzeyi biraz parladı. Peki, yaz gelince ne olacak? Açılan kuyular, kanallar, devasa motopomplar, aşırı ilaçlama ve askıya alınmış Çatak Projesi ne olacak?

İyi biliyorum ki kuşlar geri dönmeyecek, kaçak avcılar esamesi kalmayan kuşları avlamak için bölgeye yine gelecek, av arayacak koskoca tuz çölünde...

Burası düne kadar 150 çeşit kuşun yaşadığı, bir zamanlar dünya mirası olmuş ve koruma altına alınmış Seyfe Kuş Cenneti veya Seyfe Mutlak Koruma Alanı veya Seyfe Sulak Alanı’yken, şimdi adına sadece Seyfe diyebildiğimiz bir iç göl. Şimdi gölün en derin yeri 75 santim.

Yeter, artık herkes sussun o konuşsun!

Çünkü Seyfe Gölü adalet arıyor.
Yazarın Tüm Yazıları