Hayat uzun tarihi kısa

Artık tarih kitapları, okuyanı yormadan, bilimsel bilgiyi anekdotlarla süsleyerek, en önemli dönemeçleri, tezleri özetleyerek yazılıyor.

Taş Devrinden Bugüne Tarihimiz. İnsanın Hikáyesi kitabını okuyup kapağını kapattıktan sonra, en can alıcı tanıtım cümlesinin bu olduğuna karar verdim.

James C.Davis, Okuyucuya başlıklı sunuş yazısında, kitabın yazılış tarzı konusunda oldukça net bir fikir veriyor: "Bu kitap, ilk göçer insan topluluklarının yerleşik yaşama geçişlerini ve kentler kuruşlarını, komşularını fethedişlerini, dinleri biçimlendirişlerini, kim olduklarını ve yıldızların arasında nerede yaşadıklarını öğrenişlerini, bazı iyi ve çok fazla kötü şey yapışlarını, gelişmelerini ve uzaya gidişlerini anlatıyor.

İnsanoğlunun geçmişi hakkında bir kitap yazdığımı söylediğimde, ’Tutumun, bakış açın ne?’ diye sormayan kimseye rastlamadım. Bir tutumum varsa o da şu: Bütün duyduklarımıza ve söylediklerimize karşın dünya epey uzun bir süredir iyiye gidiyor.

Benim için en zor iş elemekti. İnsanın öyküsünü yazmak bir bavul hazırlamaya benziyor; her şeye yer bulamıyorsunuz. Kitapta kadınların yaptıklarından nadiren söz edildiği için üzgünüm. İnsanın tarihi, Shakespeare döneminde sahnelenen bir oyun gibi: Bütün rolleri erkekler oynuyor."

Yukardaki bölüm, kitabın rahatça okunabileceğini gösteriyor. Bakıştaki iyimserliğe katılıyorum.

Savaşları, kırımları anlatırken, böyle zalim bir dönemde, böyle kötü insanlar bunu çıkardı gibi, iç kapayıcı bir anlatıma başvuracağına, o zaman bunun nasıl algılandığını, nasıl sunulduğunu belgeliyor.

Böyle bir yaklaşım, bugün bizim bunları anımsayarak daha bilinçli değerlendirmemizi sağlayabilir. Kahramanlık edebiyatının, savaşa göndermelerin arkasındaki aldatmacaları bize gerçek tarihin içinden çekip sunuyor.

İnsanlık tarihinin daha ilk satırlarındaki bir cümle, hepimizin okuduğu, duyduğu bir gerçeği çağrıştırıyor: "Antropologlar ne zaman eski bir kafatası bulsa düşüncelerini değiştirirler ama bizim alttürümüzün yaklaşık 160 bin yıl önce sapiens’ten evrimleştiğinden bir hayli eminler."

Tarihçinin kitabını okurken, zaman zaman bunları ben okudum, biliyorum diyebilirsiniz, bu tür kitapları okumuş olanların söyleyebilecekleri şeyler bunlar. Ancak, kitabın ilgi çekici yanı, somut bilgilerle, örneklerle başka kitaplarda da rastlayabileceğimiz bilgileri boyutlandırması.

Sözgelimi, firavunların adalete ne kadar önem verdiğini göstermek için, arkeologların bir mezar duvarında bulduğu bir duruşmanın gerçekten okuyanı etkileyen öyküsüdür.

Savaşçı, ülke sever Spartalılar nasıldı? Hepsi savaşa mı koşarlardı? Tarihi gerçeklerin böyle olmadığını, bu kitaptan öğrenebilirsiniz. Bir şair (yazar Spartalı değildi diye yazmış) anlı şanlı, kahramanlığın simgesi kalkanı için bakın ne yazmış: "Şanslı bir Trakyalı benim görkemli kalkanımın sahibi: / Kaçmak zorundaydım; düşürdüm kalkanımı bir koruda. / Olsun paçayı kurtardım ya sonunda, sağ ol Tanrım! / Kalkanları yine kuşanalım! Ama önce yeni bir tane bulalım."

Bugünün barışçı okuru, sadece kahramanlıkların övgüsüyle dolu tarihleri okumuyor. Mitolojik kahramanlara taş çıkartan liderler dönemi çoktan geçti. Eski liderlere de eleştirel açıdan bakılabiliyor artık.

Ne olursa olsun Çin’deki bir söz, insanlar arasındaki eşitsizliği özetliyor: "Soylu insanlar rüzgára; sıradan insanlar otlara benzer; rüzgár estiğinde otlar eğilir."

Kadının bugün geldiği konumu düşündüğünüzde tarihteki düşünce evrimini fark edersiniz. Konfüçyüs’ün öğretisini benimsemiş Pan Cav adında bir kadın, kadının kimliğini tanımlıyor: "Bir kadın alçakgönüllü bir biçimde başkalarına boyun eğmelidir. Başkalarını ilk sıraya koymalı, kendisiniyse en son."

Kimilerimiz Cihana Hükmetmeye Girişiyor
bölümü, insanın siyasal hırsının, hükmetme duygusunun, zafer ve yenilgiyle kardeş hikáyelerinden bugüne akan izdüşümlerine rastlayacaksınız.

Avrupa Büyük Rolüne Hazırlanıyor başlıklı bölümde ise, Avrupa kavramının oluşması, hiç kuşkusuz isyanlarla birlikte anlatılıyor. Hükmetmenin ardındaki kanlı savaşları, Yahudilerin ve Müslümanların çektiklerini de gene bu bölümde okuyacaksınız.

Ülkeler nasıl gelişti, nasıl bir toprak bütünlüğü sağlandı. Bu soruların yanıtı var.

Makyavel’in Prens’i, yazara göre birçok ülkeye ilham vermişti, durumu şöyle özetliyor: "Dünyayı keşfedecek, sömürecek ve el koyabildikleri kadarına el koyacak olanlar şiddet yanlısı ve açgözlü ’Makyavelciler’di: Tüccarlar, hükümdarlar ve askerler."

1642
’de Galileo’nun öldüğü yıl doğan Isaac Newton’un kendini çalışmalarına adayışını ironik bir dille şöyle özetliyor: "Cambridge Üniversitesi’ne gitti. Diğer öğrenciler kız peşinde koşup tilki avına giderlerken Newton ünlü ikiterimle teoremini bulmuştu."

Hitler
ve Stalin birbirleri hakkında ne söylemişlerdi?

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra neden daha korkunç bir İkinci Dünya Savaşı yaşandı? Küba krizi günleri nasıl çözüldü? Japon pilot Amerikan gemisine bomba atarken neden haiku yazdı? İnsanlığın tarihi sanırım size hem tarihi öğretecek, hem de eğlendirecek.

KİTAPTAN

KİROV BALESİ’NİN ÖYKÜSÜ

1930’larda Stalin bütün Rusya’nın üzerine dev bir ayı gibi dikilmişti. Gelmiş geçmiş bütün çarlardan daha güçlü ve acımasızdı; izleyen 20 yıl boyunca da daha çok sayıda insanın üzerinde daha fazla denetim kuracak ve olayları dünya tarihinde hiç kimsenin belirleyemediği kadar belirleyecekti. Ancak elbette düşmanları vardı. Stalin’in kendisi de komployu iş edinmişti ve yaratılıştan paranoyaktı. Kimseye güvenmiyordu, Bolşeviklere bile, hattá özellikle onlara. Bir temizlik yapmak için kurnazca bir yol buldu. Rakiplerinden biri, Leningrad’ın (Petrograd’a yeni verilen ad) komünist şefi Sergey Kirov’du. Başkaları gibi Kirov da Stalin’in acımasızlığı karşısında kaygılanıyordu. Stalin açısından en kötüsü, kendisi görevden uzaklaştırılırsa yerini büyük olasılıkla Kirov’un alacak olmasıydı. Dolayısıyla Kirov, Stalin’in düşmanıydı ve bu yüzden halkın da düşmanıydı.

Kesin kanıt yok, ama Stalin’in "Kirov’u öldür" emrini verdiği yeteri kadar açıktır. Biri işi yapması için kiralık katil buldu, katil işini yaptı ve Stalin Leningrad’a gelerek bizzat "soruşturmayı" yönetti. Kiralık katil tabii ki kurşuna dizildi; karısı, eski karısı, baldızı ve bir kardeşi de kurşuna dizildiler. Cinayette büyük olasılıkla parmağı olan Kirov’un koruması manivelalarla dövülerek öldürüldü, belki de kiralık katili tutan kişi olan polis şefi bir çalışma kampına yollandı ve sonra da öldürüldü. Stalin ayrıca terörist olduklarını iddia ederek bazı rakiplerini kurşuna dizdirme fırsatını da kaçırmadı. Kirov’un cenazesinde tabutun taşınmasına yardım etti ve müteveffa arkadaşının adını bir bale topluluğuna verdi: Kirov Balesi.

TARİHİ BİR TARTIŞMA ANI

Darwin’in Türlerin Kökeni’nin yayımlanışından altı ay sonra, İngiliz Bilim Geliştirme Derneği, kitabı tartışmak üzere Oxford Üniversitesi’nde toplandı. Darwin tartışmaktan nefret ettiği için toplantıya katılmamıştı. Baş konuşmaçı, Darwin’in düşmanı Oxford piskoposu Samuel Wilberforce’tu. "Dalkavuk Sam" olarak anılan Wilberforce, işlek bir zekaya sahipti, kanıt eksikliği yüzünden sıkıntı yaşayacak biri değildi.

Bilim adamları, hanımefendiler ve Oxford öğrencileriyle dolu büyük bir salonda piskopos, evrim kuramıyla kibar bir biçimde dalga geçti. Erkeklerin yanı sıra kadınların da hayvanlardan türeyip türemediğini sorarak dinleyicilerin centilmenliğine yüklendi. Sonra, orada Türlerin Kökeni’ni savunmak için bulunan Darwin’in bilim adamı arkadaşlarından biri olan T. H. Huxley’e döndü. Pek de akıllıca olmayan bir biçimde Huxley’e, büyükbabasının mı, yoksa büyükannesinin mi maymundan türediğini sordu.

Söz Huxley’e gelince, Darwin’in görüşlerini gösterişsiz bir biçimde savundu. Darwin’in insansı maymunlarla, insanları birleştirmeyi amaçlamadığını, yalnızca her ikisinin de binlerce nesil önceki ortak bir atadan türediğini göstermeyi amaçladığını anlattı. Huxley ardından Wilberforce’un büyükbaba sorusunu yanıtladı. "Büyükbabasının bir insansı maymun olmasından utanmayacağını" söyledi. Wilberforce’a bakarak, asıl hakkında hiçbir şey bilmediği bilimsel konulara dalan ve dikkatleri konudan uzaklaştırmak için "amaçsız bir belagat"a başvuran, "konuyla ilgisiz etkileyici sözlerden ve dini duygulara becerikli bir biçimde zarar vermekten medet uman" bir insan-ataya sahip olmaktan utanç duyacağını belirtti.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Mahmut ÖzayDeli MandaYKY

Ken KezseyGuguk KuşuMerkez Kitaplar

Olivia ManningSevgi Okuluİthaki

İlhan Eksenİstanbul Sende Kalsın Everest

Erdal GüvenGazetecilik Zor Zanaat VesselamPegasus
Yazarın Tüm Yazıları