Hayat bayram olsa

Bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyor ve bu güzel bayram sabahında ruh sağlığınıza iyi gelecek bazı şeyleri size yeniden anımsatmak istiyorum.

Çünkü iyi hayat yalnızca bedene iyi bakmakla başarılabilecek bir şey değil. Ruhu da iyi ve güzel duygularla beslemek, kötü, kirli birikintilerinden temizlemek ve ruhu bedenle barıştırıp iyileştirmek gerekiyor. Bana göre bayram günleri bu iş için en uygun zamanlardır.

ÇOĞALIN!

Son yıllarda ruh sağlığını tehdit eden sorunların başında ilk sırada “yalnızlaşma” sorunu var. Bu aslında bizim kültürümüze son derece yabancı bir duygu. Biz toplum olarak çoğalmaya, birlikte olmaya, bir arada bulunmaya, acımızı, hüznümüzü, keyfimizi, coşkumuzu paylaşmaya, bunu etrafımızdakilere duyurmaya eğilimliyiz. ısteriz ki hep çok olalım, duygularımızı etrafımızdakilerle paylaşalım. Marc Arthur’un başarılı yaşlanma çalışmasının sonuçlarına göre sosyal bağları güçlü olanların daha yalnız bir yaşam sürenlerden yüzde 20 daha iyi ve uzun yaşıyorlar.

DOKUNUN!

Birbirini aramak, birbirine dokunmak, el öpmek, el sıkmak, sarılmak, kısacası sevdiğiniz birine temas etmek iyilik halini arttırıyor. Okşamak ve okşanmak son derece önemli bir şey diyor “ıyi Hayat”ta Axel Rovira! Ona göre “okşanmak bazılarına güven ve cesaret verirken, bazılarının da endişesini azaltıyor. Bazılarına dostluğun, yakınlığın, arkadaşlığın ifadesi, bazılarına da ruhsal, duygusal bir yakınlaşmanın tepkisi gibi geliyor.” Çocuksanız “ben yanındayım, biz arkandayız” gibi algılanıyor. Yaşlıysanız “korkma yanındayız, seninleyiz, birlikteyiz” mesajı veriyor. Bayramda çocuk ve yaşlılar, hasta ve yoksulları aramak, onlarla birlikte olmak işte bunun için çok önemli...
Ruhsal bağışıklığınızı güçlendirmek istiyorsanız ne yapın edin “dokunun”. Hiç olmazsa çetleşmeyi (!), mesajlaşmayı, SMS yollamayı bir yana bırakın, birbirinizin sesini duymak için sevdiklerinizi telefonla arayın. Ama fırsatınız varsa ona mutlaka ulaşın. Elini sıkın, sarılın, konuşun, dokunun, paylaşın.

“Bayramda da diyet mi olur?” diyenlere

Ramazan boyunca beslenme alışkanlıklarında meydana gelen değişimler metabolizmanızda da birtakım farklılıklar meydana getirdi. Azalan öğün saatleri, fazlasıyla çeşitlenen öğünler, ramazana özel tatların (güllaç, pide gibi) sık sık tadılması kimi zaman kilo değişimlerine neden olurken kimi zamanda aynı kiloda fakat hareketsizliğin de neden olduğu yağ dokusu artışlarını ortaya çıkardı.
Bununla birlikte bayramda eski yemek yeme düzeninin geri gelmesi ile birlikte öğün saatleri ve içeriği bu üç günlük dönemde bedeniniz açısından bir karmaşaya neden olabilir. Ayrıca bayrama özel tatların süslediği sofralarda da, ikram edilen tabaklarda da yiyecek-içecek tüketimlerinde aşırılıklara aman dikkat!

1. Ramazandan sonra nasıl olsa kilo verilecek düşüncesi ile sakın kontrolü elden bırakmayın.
2. Bayram sabahı ailece yapacağınız bir kahvaltı günün belki de en önemli öğünlerinden biri. Kahvaltı yapmadan sakın güne başlamayın.
3. Bir öğünde fazla miktarda ve çok çeşitli besin tüketiminden kaçının.
4. Ziyaretlerde ikram edilen çay, kahve, meyve suyu gibi içeceklerin artışı su tüketiminizi azaltan bir etken olabilir. Su içmeyi ihmal etmeyin.
5. Sofranızda artan karbonhidratlı besinleri (börek, tatlı, dolmalar) sebze ve meyve tüketiminizi azaltmasın, kabızlık şikayetleriniz başlarsa bilin ki posa alımınız düşmüştür.
6. İkram edilen şeker, çikolata, hamur işleri, tatlıların hepsinden tatmak bedeninizi oldukça yorar, tüketeceğiniz miktar konusunda kendinize mutlaka günlük sınır koyun.
7. Ailece açık hava yürüyüşlerini ihmal etmeyin. Zaman zaman fazla alınan kalorinin kilonuzda artışa neden olmadan harcanması için fiziksel aktivite en iyi tercihtir, unutmayın!
8. Uzun süre aç kalmaktan kaçının. Kahvaltıdan sonra ve özellikle ikindi saatinde 1-2 porsiyon meyve veya 1 bardak ayran, kuru kayısı-ceviz ikilisi ara öğün seçenekleri olabilir.
9. Gece geç saatlerde yemek yemekten kaçının. Özellikle geç saatlere kafeinli içeceklerin tüketimi uyku düzeninizde çok fazla değişikliğe neden olmasın.
10. Bir öğünde almanız gereken kaloriden fazlasını almış olabilirsiniz, bir sonraki öğünü sadeleştirerek günlük enerji alımınızı dengeler bayramda kilonuzu koruyabilirsiniz.
11. Bayram sonunda ramazan öncesi beslenme alışkanlıklarınıza dönüş yapın, tek tip besine dayalı, kalorisi çok düşük tehlikeli diyet uygulamalarından uzak durun. Ramazan sırasında yavaşlayan metabolizmanızı daha da yavaşlatmaktan başka bir işe yaramayan bu tür uygulamalar kilo verme girişimlerinizi zora sokar, unutmayın!
DYT. NİLÜFER BAYRAM

Bayram kahvaltısı

Bayram sabahı, tüm aile bir araya gelmiş. Her fırsatta tatile kaçtığımız şu son yıllarda belki de adetlerimizi ve geleneklerimizi hatırlayarak (iyi ki de bazen hatırlayabiliyoruz) büyüklerimizin yanına gitmeyi tercih etmişiz ya da küçüklerimiz bize ziyarete gelmişler. Mutluyuz!
Bir aylık ramazan dönemi de sona erdi. Bu tadına doyulmaz ziyaretlerin bahanesiyle de çeşit çeşit yemekler ve tatlılar hazırlandı. Hep beraber kahvaltı sofrasındasınız ama aklınıza hemen bir şey geldi “Eyvah! Diyetim!” Sakin olun! Bu bayramı kilo almadan atlatacaksınız. Bunun için kahvaltıdan itibaren biraz düşünmek gerekiyor. Aşağıdaki notlara bir göz atın, size uygun olanını seçin:
· “Bugün nasıl mutlaka tatlı yerim” diyenler; kahvaltıda reçel, bal, pekmezden uzak durun. “Ev yapımı reçel bir daha bulamam” demeyin.
· “Akşama kesin ziyafet var” diyenler; sabah sadece 1 dilim peynir alın. Yumurta yemek istiyorsanız peynir yemeyin. Böylelikle, akşama protein grubundan daha fazla yiyebilirsiniz.
· Evdeki yemekler ya da gittiğiniz yerdeki yemekler yağlı ise kahvaltıda veya aralarda kuruyemiş grubu olan ceviz, fındık, bademi diyetinizde olsa bile yemeyin. Tabağınıza 2-3 tane zeytinden fazlasını koymayın.
En çok yapılan hatalar;
* “Nasıl olsa çok yiyeceğim” deyip kahvaltıda ya da ana öğünlerde az yemeye çalışmak ve hatta hiç yememek.
* Yemek yemeyip daha fazla tatlı yemek
* Az su içmek
* Tatil boyunca ara öğünleri atlamak, unutmak
* Hareketsiz kalmak
DYT GÜNEŞ AKSÜS

Tatlı konuşalım ama çok tatlı yemeyelim!


Yukarıdaki öneriyi yapın ama abartmayın. Tatlılara düşkünlüğün, başta kilo sorunu olmak üzere metabolizmamızda irili ufaklı sorunlar yaratacağını unutmayın. Hepimizin tatlılara karşı daha tutkulu olma eğilimi taşıdığımızı daima hatırlayın.
Tatlıya düşkünlük daha doğar doğmaz başlıyor. Anne sütündeki tat bu duyguyu doğumla birlikte yani emzirme döneminden itibaren tetikliyor, tahrik ediyor.
Beslenmenin tarihçesine bakıldığında, tatlılık bir besinin tüketimi için güvenli olduğunun ilk göstergesi olarak gösteriliyor. ınsanoğlunun tanıştığı ilk tatlandırıcı ise bal. Taş Devri’nde çizilen ilkel resimlerde eski Mısır ve Yunan yazılarında bal toplarken veya yerken resmedilen insanlar, yazılar var.
şekerle tanışmamız ise, oldukça yeni. ılk kez M.Ö. 1200’de şekerle tanışmışız. şekerin ana vatanı günümüzde Bengay olarak bilinen bölgedir. Daha sonra ticaret ve keşiflerle Avrupa’ya taşınmıştır. şeker, 1600-1700 yıllara kadar müthiş pahalı bir emtiadır ve ilaç olarak kullanılmıştır. Daha sonra sanayi şekeri bulunmuş ve bu buluş dünyanın ekonomisinin ve tarihinin seyrini farklılaştırmıştır.
Bugün şeker tarihinde olmadığı kadar bol ve ucuzdur. Bu durum yaşadığımız en önemli sağlık sorunlarının da sebebidir. Araştırmalar şeker tüketimi arttıkça, obezite sorununun belirginleştiğini, kalp-damar hastalıklarının çoğaldığını, kansere yakalanma olasılığının yükseldiğini, hipertansiyon ve şeker hastalarının arttığını gösteriyor.
Tatlı yiyelim tatlı konuşalım ama, bunu tadında bırakalım, abartmayalım.
Yazarın Tüm Yazıları