Halil Bezmen’in romanını okudum diyorum, daha ne olsun

Gazeteden gelen sarı büyük zarfın içinden Halil Bezmen’in "Sıfır Vakfı" adını verdiği romanı çıktığında ilk tepkim "Puffff!" şeklinde bir sıkıntı ünlemi savurmak oldu.

İş ve cemiyet dünyasından edebiyata yatay geçiş yapılmasının iyi netice vermediğini daha önceki örneklerden gayet iyi biliyorum.

Kitaba direkt başlama riskini göze alamadığımdan önce yayınevinin (Salyangoz Yayınları) hazırladığı bülteni okumaya karar verdim.

*

"Türkiye’den patron olarak ayrıldı, yazar olarak döndü ve dünyanın en hızlı ve en eğlenceli romanını yazdı" diye başlıyor bülten.

Sonra kitabın benzerinin kitapçılarda değil, ancak beyazperdede bulunabileceğinden, "Marquezvari" atmosferden ve "Türk edebiyatına şimdiye dek hiç girmemiş tiplerden" bahsediliyor.

"Hey ahbap, iddialıyız galiba!" diyerek tiplerin tanıtımına geçtim.

Hazırsanız yan karakterlerden başlayalım:

Karamet: En büyük eğlencesi cebine doldurduğu keçi boklarını yemek. Kars’ın bir köyünden çıkıp Amerika’da eroin ticaretinin bir numarası haline geldi...

Uçan G.t: Çatılara çıkıp plastik torbaya doldurduğu bokları sokağa fırlatan ve şimdi mafya hesabına çalışan psikopat bir Vietnam gazisi...

Tatlı Tayfun ve Tufan: Kah cüzamlı bir cüceyle Jasmin’in, kah Roman’ın ve Lala Paşa’nın yatağında her türlü seks oyununu ustalıkla icra eden, dünyanın en sinsi, en acımasız ve en güzel ikiz hayat kadınları...

*

"Yan karakterler böyleyse ana karakterler kim bilir ne bombadır?" dedirtiyor insana, öyle değil mi?

Anneleri tarafından doğar doğmaz sokağa bırakılmış, daha sonra hayat yollarını kesiştirince dehşetengiz bir ortaklık ve dostluk kuran iki kişi var romanın merkezinde.

Biri İstanbul Üniversitesi’nde tarih profesörü olan ama aynı zamanda yılda bir cinayet ortalamasıyla çalışan kiralık katil Lala Paşa. Asıl adı Abdüllatif. Ama Amerikalılar Osmanlı tarihinden akıllarında sadece "Paşa" kelimesini hatırlarında tutabiliyormuş. Bir gün Abdüllatif Bey Amerikalılara "Lailaheillallah"ın manasını açıklamaya çalışırken, Yankiler "La" hecelerine takılmışlar ve adı Lala Paşa olmuş.

Olur mu demeyin, roman bu işte. Eşi benzeri yok derken kafadan atmamışlar yani.

Abdüllatif’in Lala’laşma sürecinde olduğu gibi, okuyanı "Ama niye? Niye ki?.. Niye yahu?!" durumunda bırakmak Halil Bezmen’in kitap boyunca uyguladığı bir teknik.

Lala Paşa’nın ortağı, Roman J. Smith. Üniversitede satranç oynarken tanışıyorlar. Lala Edebiyat Fakültesi’nde kaşarlı tost kemirip karşılaştırmalı ABD-Fransa ilişkileri üzerine çalışırken (McDonalds’ın sırrını çözüyor), Roman büyük iş adamı oluyor.

Lala, yılda bir kez Roman’ın istediği adamı öldürüyor. Parayı Roman alıyor, para sevmeyen Lala’nın payını hiçliği temsil eden Sıfır Vakfı’na yatırıyor.

Bu arada ikili uyuşturucu karteline karşı bir şehirde (Plevne diyorlar şehre) savaşı kazanıyor. Uyuşturucu karteliyle önce anlaşıyor sonra papaz oluyorlar, sonra uyuşturucu mafyası bunları öldürmeye karar veriyor ama cesaret edemiyor, sonra herkes sürekli olarak sevişiyor, sevişiyor, sevişiyor.

*

Kitabın sonunu söylemek istemiyorum!

Ama Afganistan kurtuluşa doğru büyük bir adım atıyor.

Afganistan nereden çıktı? Karıştırmayın, okuyun!

Her yıl 1000 kadın doktor, 1000 kadın hukukçu mezun edecek iki okul Afganistan’ın batıyla aradaki farkı süratle kapatmasını sağlıyor. Afgan aileler eğitimli kızların daha iyi fiyata satıldığına uyanınca eğitim kampanyasına destek veriyor.

300 sayfalık kitabı okurken deneyimli zamparanın nasıl soyunması gerektiği gibi faydalı bilgiler ediniyorsunuz. (En son gömlek kalacak üzerinizde, çorap değil!)

Bezmen, arada gazete káğıdı üzerinde yemek yemenin faydaları gibi (Mürekkep antiseptik olduğu için) bilgiler de veriyor satır aralarında.

*

Ama kitabın asıl vurucu yanı kesinlikle erotizm!

Bunu da herkesin anlayabileceği bir dilde yapıyor: "Benim bal rengi koyuca tenimden bıkmamak için bu beyaz peynir gibi etlerle yattığını çok iyi anlıyorum" diyor mesela bir kadın.

Bir kadının vücudunu detaylandırırken natürmort bir tavırla "Memecikleri incir ağacının meyvelerine benziyordu" diyor, bir başka yerde aradığı şefkat duygusunun kadın anatomisindeki adresini şöyle veriyor: "...Okyanusta boğulanın aradığı palmiyeli ada, çölde yürüyenin rastladığı dondurmacı, karlı zirvelere tırmanan dağcının beklediği bacası tüten kulübe, hepsi o sıcacık üçgendeydi..."

Halil Bezmen’in felsefi, siyasi, ilahi saptamalarıyla iyice çığırından çıkan kitabını beğendim dersem yalanın kuyruklusu olur. Ama çok eğlendiğimi itiraf etmeliyim. Devamını merakla bekliyor olacağım...
Yazarın Tüm Yazıları