Güney denizleri

GÜNEY denizlerini kim sevmez?

Zaten şimdi yavaştan yavaşa mevsimi de geliyor, işte sımsıcak ve dupduru, şansı yaver gidenler kendilerini Frenklerin ‘‘koca mavi’’ dediği bizim dost sularımıza bırakacak.

Ama ben kuzeylisini de severim. ‘‘Koca gri’’yi de.

Coğrafi bir saptama yaparsam, Fransa Brötanyası'ndan başlayıp Manş'ta daralan; ardından Hollanda ve Almanya'yı yalayarak ‘‘Dogger Bank’’la İskoçya'ya dönen; hatta biraz daha yukarılara çıkıp, Bergen önlerinde Norveç Denizi olan şimali ufku da severim.

Burada ışıklar, kokular ve sular cenuptakinden çok farklıdır.

Üstelik, bizim limanlarımız antik zaman uygarlıklarına aitse, Hansa Federasyonu'nun tacir rıhtımı veya ‘‘Garbi Hint Adaları Felemenk Kumpanyası’’nın üç direkli kalyonu, ora limanları da modern zaman uygarlıklarına aittir.

Bu umman ilk başta yadırgatsa, hatta korkutsa bile, sonra tadına doyum olmaz.

Fakat yine de, nihayetinde güney denizlerini tercih ederim.

Hem bizimkisini, hem de asla gitmediğim başka tür bir güney denizlerini!

*

HAYIR, Karaipler’in tropika sularını veya Havai'lerin egzotika kıyılarını kastetmiyorum. Rom, palmiye, baraküda, onlardan bana ne!

Ben, çok, çok, çok daha aşağılarından; güney yarımkürenin ‘‘kuzey’’inden; kırkıncı, hatta ellinci paralelin uzantısından; Antartika taraflarından söz ediyorum.

Hani, dev martıların dışında gerçekten kuş uçmaz ve gerçekten kervan ve şilep geçmez uçsuz bucaksız ürküntü denizleri var ya, işte onlardan!

Gitmedim ama, biliyorum! Tabii, kitabi olarak...

Oraları dokuz metrelik yelkenlisiyle ilk kez ve tek başına aşan Fransız Bernard Moitessier'nin efsanevi ‘‘Uzun Yol‘‘undan; şimdinin ultra modern yatlarla gerçekleştirilen dünya turu yarışlarının bilgisayar haberlerine, bu konuda elime ne geçse hatmederek okurum.

Çünkü, aynı güney denizleri yolculuğuna ben de çıkacağım ve kendimi hazırlıyorum.

*

EVET, çıkacağım! Kah yeke tutarak, kah otomatiğe bağlayarak bizim denizi salimen aşıp Cebelitarık'ı döndüm müydü, hadi bereketli alizeler yelkenimi pupadan şişirin, Kanarya Adaları’na bile uğramadan doğru Yeşil Burun'a... Afrika meyvasıyla kumanya tazeleyeceğim.

Sonra biliyorum, bas spiyi, bas trenketi ama Ekvator'un rüzgar cimriliğine nafile...

Neyse, işte nihayet çıktım ve beş û altı mil ortalamayla Oğlak Dönencesi'ni de aştım.

Ümit Burnu artık iskelemde kalmaktadır ve ciddi işler şimdi başlamıştır.

Herkes bilir ki Hint Okyanusu dünyanın en puşt denizidir.

Çünkü, can düşmanı Atlantik'le buluşma; ters akıntılar, anti ters akıntılar; güneyden çıkan kutup suları; barometrede bir alçak, bir yüksek basınç, dolayısıyla da devasa dalgalar.

Hey tatlı su kaptanı dümeni alargadan tutma, heyüla sular bodoslamadan vuruyor ve şakası yok, eğer Leeuwin Burnu'na ve Tasmanya Denizi'ne yedi - sekiz haftada ulaşmayı hala hayal ediyorsan, en önce, şu dalganın patlattığı lumboz avaryasını tamir et.

Aksi takdirde, şişmiş leşini ta Madagaskar'dan toplayabilirler.

*

İŞTE ‘‘uğultulu kırklar‘‘a vardım ve şimdi gerçek güney denizlerindeyim.

Fırtınanın biri bitiyor diğeri patlıyor. Boranın biri diniyor ötekisi esiyor. Ellerim kan revan içinde, yelkeni nihayet indirebildim ancak patara yine de rizikolu geriyor.

Allah'ın soğuk ve rutubeti iliklerime işledi, kamarada kendime bir kase çorba ısıtacak ve ranzada bir dakika kestirecek zamanım olsun başka bir şey istemem, fakat mümkün mü?

Bu mevsimde Antartika'dan kopan buzdağları epey kuzeye çıkar ve zaten, tıpkı kutup sarhoşu pusula gibi manyetik parazitler arasında duyulabilen Wellington meteoroloji radyosu yeni aysberg uyarısı yaptı. Sakın ha, güverteden bir salise bile ayrılmaya gelmez...

Yoksa, leşin bu defa en yakını üç bin mil uzakta sahile vurana dek balık ziyafeti olur.

Be haddini bilmez, sen kim, güney denizleri rotasıyla dünya turuna çıkmak kim!

*

AMA işte birden, şöyle barometre ibresinin kısacık, kısacık bir süre durakladığı bir an geldi ve güney denizleri hafiften hafife uslanır gibi oldu.

Dümeni otomatiğe bağladım. Gocuğum da kurumuş. Güvertede sıcak kahve içiyorum.

İçiyorum ve, hem ürkütücülüğündeki o emsalsiz cazibe tarif edilemez güney denizine bakıyorum, hem de günlerden beri misina direğinin etrafında dolanan azman martıya.

Burada yalnızlık yok. Ben, martı, deniz ve tekne tüm kalabalıklardan daha kalabalığız.

Zaten ha gayret, sekstan hesaplarıma göre bata çıka da olsa yedi hafta sonra Horn Burnu'nu iskelede bırakacağım. Ateş Toprağı, Malvinas'lar falan, Latin alizelerini bir yakalayayım, gerisi kolay, Brezilya'yı da, Afrika'yı da yalasam artık tur bitti sayılır.

Fakat barometre yine aniden düştü ve dalga kırılarak yükseliyor. Martı da buluta kaçtı.

Haydi kaptan, haydi, derhal yelkeni daralt ve hemen dümene geç!

Hiç gitmediğim ama mutlaka gideceğim güney denizlerini işte bunun için seviyorum.
Yazarın Tüm Yazıları