Gitti üst düzey general geldi üst düzey AKP’li

ESKİDEN “Adını açıklamak istemeyen üst düzey askeri yetkili” diye biri vardı.

Haberin Devamı

*

Askeri yetkilinin teki, gazetecinin tekinin kulağına hükümete karşı bir şeyler fısıldar, ardından da eklerdi:
“Bunları yaz ama sakın benim adımı yazma.”
Gazeteci de “Emredersin komutanım” çeker, ertesi gün haberini şöyle yazardı:
“Adını açıklamak istemeyen bir üst düzey askeri yetkili şöyle dedi, böyle dedi.”

*

Eskiden olup bitenlerin aynısının ya da benzerinin yeniden tekrarlandığı bir dönemde...
Tabii ki sıra “Adını açıklamak istemeyen üst düzey yetkili” türü haberlere gelecekti. Nitekim geldi de...
Hem de Taraf gazetesinde...
Hem de Hayko Bağdat imzasıyla...

*

“Adını açıklamak istemeyen üst düzey bir AKP’li sorduğum sorulara cevap verdi” mealinde bir yazı yazmış Hayko Bağdat...
-“Baba, sen niye adını açıklamak istemiyorsun ki?” dememiş.
-“Sen nasıl siyasetçisisin? Kimden korkuyorsun? Neden delikanlı gibi konuşmuyorsun?” dememiş.
-“Senin arkasında durmaya cesaret edemediğin lafları, ben niye oturup yazayım ki?” dememiş.
-“Senin gibi korkaklarla benim hiç işim olmaz” dememiş.
Bunların hiçbirini dememiş, oturmuş bir güzel yazmış “iktidar kanadından bir kaynak” diye nitelendirdiği şahsın cümlelerini...

Haberin Devamı

Çandar ve Kentel’i yargıdan kurtarmışlar

PEKİ ne diyor “adının açıklanmasını istenmeyen
üst düzey AKP’li?”
Hayko Bağdat’ın yazısından öğreniyoruz ki...
Şunu diyor:
“Cemaatçiler yargıya sızdılar, Ferhat Kentel ile Cengiz Çandar’ı KCK’dan tutuklayacaklardı, müdahale edildi ve ikisi de kurtarıldı.”

*


Dikkat! Dikkat!
Müdahale ediliyor ve tutuklanacak olanlar kurtuluyor.
Nasıl müdahale ediliyor, müdahale edilirken hangi araçlar kullanılıyor, müdahale eden kim, müdahale edilen kim, kurtarma nasıl sağlanıyor, yargının bağımsızlığı nereye gidiyor, kurtulanlar kurtuluyor da kurtulamayanlar ne oluyor, böyle bir memlekette hukuktan, adaletten nasıl söz edilebiliyor...
Her biri ansiklopedi çapında meseledir.

*

Ansiklopedi çapında meseleleri bir tarafa bıraktığımızda ise...
Geriye “çapı daha küçük” ama can sıkma oranı daha büyük şu türden meseleler kalıyor:
-Ferhat Kentel’i, Cengiz Çandar’ı kurtarmak için müdahale edildi de neden mesela Büşra Ersanlı’yı kurtarmak için müdahale edilmedi?
-Ferhat Kentel ile Cengiz Çandır’a yürekler yandı ve derhal harekete geçildi de, neden sıra mesela Büşra Ersanlı’ya gelince yürekler buz kesti?
-Hadi binlerce KCK sanığının gözlerinin yaşına bakılmadı, onu anladık da, Büşra Ersanlı’nın gözünün yaşına neden bakılmadı?

Haberin Devamı

Beni de kurtarmışlar

YİNE Hayko Bağdat’ın yazısından öğreniyoruz ki ben de kurtulmuşum savcıların, yargıçların elinden...
Nasıl mı olmuş bu?
“Üst düzey yetkili”den okuyalım:
“Ahmet Hakan olayı, polis aşamasını çoktan geçmişti. ODATV’nin ikinci iddianamesi hazırdı ve Ahmet Hakan’ın tutuklanacağı söyleniyordu. Kanıtlarımız net diyorlardı. 7 Şubat’tan sonra o savcıların görev yerini HSYK değiştirdi. Zannediyorum 7 Şubat darbe girişiminin geri püskürtülmesi Ahmet Hakan’ı şimdilik kurtardı. Ama dosya bir yerlerde duruyordur.”

*

Yani?
Bana bir kıyak yapılmamış.
Özel yetkili savcılar, MİT Başkanı’na el attıkları için geri püskürtülmüşler...
Ben de bu nedenle yırtmışım...
Ama öyle kalıcı bir yırtma değilmiş bu...
“Şimdilik” yırtmışım... Dosya orada bir yerlerde duruyormuş...

*

Haberin Devamı

Ne demek istiyor bu adam?
Ne demek isteyecek?
Aba altından sopa gösteriyor...
Demek istiyor ki:
-Cemaat’i kıyasıya eleştirirsen o kıyıda köşede kalmış dosya, Cemaat’in adamları tarafından yeniden açılır...
-Hükümet’i kıyasıya eleştirirsen o kıyıda köşe kalmış dosya, Cemaat adamları olmayan adamlar tarafından yeniden açılır...

*

Buradan Adalet Bakanlığı’na, İstanbul Savcılığı’na ve diğer tüm yetkililere soruyorum:
-Bu adını açıklamayan üst düzey AKP’linin söyledikleri doğru mudur?
-Tutuklayacaktınız da 7 Şubat meselesi devreye girince mi vazgeçtiniz?
-Ahmet Şık ile Nedim Şener olayı
7 Şubat’tan sonraya denk gelseydi, tutuklama olmayacak mıydı?
-Kıyıda köşede tuttuğunuz bir “iddianame” mi var?
-Varsa neden gereğini yapmıyorsunuz?
-Yoksa neden sesinizi çıkarmıyorsunuz?
-Birileri sizin adınıza birilerini töhmet altında tutuyor... Bunda bir sorun görmüyor musunuz?
-Nerede bu devlet?
-Nerede bu adalet?

Haberin Devamı

Küfür kıyamet

YİNE küfürleşme olmuş Millet’in Meclisi’nde.
Bu sefer olayın kahramanları Muharrem İnce ile Zeyid Aslan.
İkisi de küfür etmiş.
Karşılıklı...

*

Muharrem İnce “bir şiddetinde” küfür etmiş.
Peki Zeyid Aslan ne yapmış?
Bir şiddetinde küfre karşı bir şiddetinde küfürle mi karşılık vermiş?
Tabii ki hayır!
Orantısız bir küfürle cevap vermiş.
Abanmış da abanmış, “bin şiddetinde” bir küfürle karşılık vermiş İnce’ye...
Böylece namını kurtarmış.

*

Benim gözümde “bir şiddetinde küfür” ile “bin şiddetinde küfür” arasında pek fark yok.
O nedenle Muharrem İnce’nin küfrünün gizlenip Zeyid Aslan’ın küfrünün öne çıkarılması hiç hoş değil.
Kınayacaksak ikisini birden kınamalıyız.

*

Haberin Devamı

Fakat yine de Zeyid Aslan’a ayrı bir bahis açmak şart...
Ben artık şuna ikna olmuş durumdayım:
Zeyit Aslan durmuyor, durdurulamıyor.
Üstelik öfke kontrolü dersleri almasına rağmen...
Neden? Neden böyle?
Çünkü Zeyid Aslan biliyor ki “partisinin yetkili kurulları”, kendisinin küfürlerine karşı olağanüstü müşfik ve anlayışlı...
Belki de işte bu şefkattir Zeyid Aslan’ın durmasının ya da durdurulamamasının nedeni...

*

Bu konuda benim yargım kesin:
-AK Partilinin yaptığı bir küfürbazlığa ya da edepsizliğe herkesten çok daha fazla AK Partililer tepki göstermezse...
-CHP’linin yaptığı bir küfürbazlığa ya da edepsizliğe herkesten çok daha fazla CHP’liler tepki göstermezse...
Bu küfür kıyamet gırla gider.

Yazarın Tüm Yazıları