Paylaş
Kültür sanat çevrelerinde birkaç haftadır, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Özel Tiyatrolara Yardım Yönetmeliği’ne eklediği dört kelimelik bir tamlamanın tarifi tartışılıyor: Genel ahlaka aykırı hususlar. Söz konusu tarif, bakanlığa proje bazında yardım başvurusu yapan tiyatrolara verilecek yardımın, hangi koşullarda geri isteneceğinin açıklandığı 14. maddenin satır arasına yamalanmış. Şöyle deniyor:
(…) YARDIMIN GERİ ALINMASI: MADDE 14/e) Projenin sergilenmesi sırasında, projenin bakanlığa sunulan konusu dışına çıkılarak anayasada belirtilen temel ilkelere, kanunlara, genel ahlaka aykırı hususlara ya da bireyleri ve/veya kurum kuruluşları ve/veya toplumun bir kesimini rencide edici veya hakaret içeren hususlara yer verildiğinin tespit edilmesi. Yukarıdaki hallerden birinin tespit edildiği tiyatroya yazılı tebligat yapılarak yardımı yasal faiziyle birlikte 15 gün içerisinde iade etmesi talep edilir. (…)
Peki, sivil/siyasi her platformda, temel ilkeleri de dahil neredeyse tümünün değiştirilmesi için tartışma ve pazarlıkların yürütüldüğü anayasayı ve çoğu zaman “failden çok mağduru cezalandırıyor” şikâyetlerine konu olan kanunları bir kenara koyalım. O fasıl, hukuk formasyonu gerektiren bir tartışma. Gelelim şu bitmez tükenmez ‘genel ahlaka aykırılık’ tartışmasına.
Genel ahlak
Genel ahlak; bireye “toplumun tamamının ortak eğilimi budur!” gerekçesiyle dayatıldı çağlar boyu. Nedir bu genel ahlak? Çalmayacaksın, öldürmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, en yakın ve en geniş çevrenle barış içinde yaşayacak, barışı koruyacaksın. Bunlar hiçbir bireyin, siyasi veya dini yapılanmanın itiraz etmeyeceği, değişmez, evrensel genel ahlak prensipleri. Buraya kadar tamam, bundan bir adım sonra; tamamen bulanık, sübjektif, dönemsel değişkenlere bel bağlamış genel ahlak manzumeleri ile karşılaşıyoruz.
Tarih boyunca her türlü dini ve siyasi otorite, iktidarı ele geçirdiği andan başlayarak, yukarıda sıraladığımız temel genel ahlakı eğip bükme, hâkimiyet alanını genişletme, o alanı mümkün olan en uzun süre boyunca kontrolünde tutmak adına, bir özel ahlak geliştirmeye çalışmış ve dayatabildiği ölçüde bu özel ahlakı genelleştirme çabasına girişmiştir. Genel ahlakla bağını koparmış bu dönemsel ‘hormonlu genel ahlak anlayışı’ muktedire iktidar yolunu açan sıkı çoğunluk tarafından bir zaman ayakta tutulur. O zaman diliminde toplum hayatının bütününe gölge eder. Fakat ‘kıymeti muktedirden menkul’ oluşu nedeniyle, giderek hayatın karşısında erimeye, evrensel genel ahlak değerleri karşısında çürümeye başlar ve sıkı çoğunluk yeni bir muktedire yüz çevirdiğinde; tası tarağı toplayamadan tarihe karışır.
Tiyatro ahlakı
Tiyatro, farklı disiplinlerden birçok sanatı bünyesinde harmanlayan total bir sanat. Dikbaşlıdır. 2500 küsur yıldır dimdik ayaktadır. Tiyatronun kadim varlığının teminatı bu ‘ahlakçılık’ değil, hamurundaki evrensel ahlaka bağlılıktır.
Kendimi tiyatroya ya da genel anlamda sanata bazı ülkü ve görevler yükleyen anlayışlara yakın hissettiğimi söyleyemem. Tiyatro işini bilir. İnsanın aklı, gülen yüzü, isyankâr ruhu, aydınlık yürüyüşünün yoldaşıdır. Yönergeye, yönetmeliğe, dönemsel hormonlu genel ahlak anlayışlarına göre eğilip bükülmediği için 2500 yıldır insanlığın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Temel evrensel genel ahlakın koruyucusu, sadık yoldaşı olduğu için bugün de buradadır tiyatro sanatı.
Evet, teknolojik gelişmelerden yararlanır ama bunu anlatım biçimini çeşnilendirmek için yapar. Donanımlı, konforlu salonlara hayır demez çünkü seyircisinin rahatını gözetir. Ancak; hiçle de varlığını sürdürebilir. Tiyatronun varlığından söz etmek için tek bir oyuncu ve onu izleyen tek bir seyirci yeterlidir. Bu nedenle yenilmez ve yok edilemezdir.
Siyaset ahlakı
Şimdi, genel ahlaka aykırılık halinde faiziyle (!) iadesi istenecek -dikkat, hükümet değil- devlet yardımına dönelim. Özel tiyatrolara yönelik bu katkı, yurttaşların ödediği vergilerin, kültür sanata ayrılan düdük kadar payından cımbızlanmış devede kulak bir meblağdır. Bir tiyatroya yapılan maddi yardım ile tek bir oyunun masrafının karşılanması bugünkü ekonomiyle neredeyse mucizedir. Hal böyleyken bir yönetmelik dolusu yardım engeline, bir de içi doldurulmamış “genel ahlaka aykırılık görürsem, faiziyle geri alırım” maddesi sokuşturmak, aba altından sopa göstermek, sanatı yokuşa sürmektir.
Devlet Tiyatroları’nın kapatılması planları Meclis’in kapısında. İstanbul ve Kocaeli Büyükşehir Belediye Şehir Tiyatroları yönetmeliklerle boyunduruk altında. AKM çürümeye terk edildi. Emek Sineması yıkıldı. Ankara Akün ve Şinasi sahneleri sırada. Özel tiyatrolar ödenek yoluyla terbiye edilmeye çalışılıyor.
Daha muhafazakâr sanat talebinin içi doldurulamamışken, muhafazakâr sanatın örneği olarak işaret edilen pek az eserden biri olan Necip Fazıl Kısakürek’in ‘Para’ oyununun 5.bölümü (keşhane sahnesi) hem DT’de ve hem İBBŞT’de sansürlenerek oynanıyor.
Alman anayasası; “Bilim ve sanat özgürdür” der. Bizim için rüyadır, biliyoruz ancak; tiyatro sanatının ülkemizde, Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ öyküsündeki Koca Ali’nin durumuna düşürülmeyi hak etmeyecek kadar yol aldığı da gerçektir. Dönemsel hormonlu bir genel ahlak anlayışına yaslanılarak sürdürülen bu rafine ahlaksızlığın, evrensel genel ahlakla ilişkilendirilme çabası, insanlık tarihi kadar eski bir davranış bozukluğudur.
Her şey olur, her şey geçer… Tiyatro bu tür hoyratlıklara şerbetli olduğu için 2500 küsur yaşına gelmiştir. Nice bin yıllara tiyatro…
Paylaş