Gazoz ve bisküvi işinde iyi para var!

GEÇEN gün televizyonda haberleri izlerken Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın kendisi ve çocukları için satın aldığı villaları gördüm.

Aslında gördüm de sayılmaz, ‘göremedim’ demek daha doğru. Çünkü yüksek kalın duvarlar ve duvarların hemen dibine dikilmiş yüksek ağaçlardan içerisini görebilmek pek mümkün olamadı. Zaten sitenin adı da ‘Saklı Kent’. İsmiyle müsemma bir yer, iyi günlerde otursunlar.

Başbakan daha önce ‘halk arasında’ yaşıyordu, biliyorsunuz.

Ve bana bu yönüyle ‘sempatik’ geliyordu. Çünkü bizde devletin tepesinde oturanların kendilerini halktan tecrit etmek gibi bir huyları vardır.

Korumalar ve yüksek duvarlarla çevrili bir ‘tecrit’e neden kendilerini mahkûm ederler; hiç anlayamamışımdır.

O duvarlar yükseldikçe bir siyasetçinin inişe geçmekte olduğunu düşünürüm.

Eski bir söz var: Roma bir günde kurulmadı!

Siyasetçilerin düşüşü de böyledir, bir günde olup bitmez. Bu bir süreçtir ve halktan uzaklaşmakla başlar.

Kızım iki sene sonra üniversiteye girecek. Başbakan’ın satın aldığı beş villa ile ilgili haberi göz ucuyla izlerken bir yandan da onun üniversite seçimiyle ilgili sorularını yanıtlamaya çalışıyordum.

Yasemin’e dedim ki: ‘Gazoz ve bisküvi pazarlamacılığı bölümünü seç. Bu işte belli ki çok para var!’

Atilla Koç’tan kurtulma zamanı

TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi’nde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 356 milletvekili var.

Çoğunu tanımam ama tanıdıklarım arasında siyasi görüşlerini paylaşmasam da saygı duyduğum, iyi eğitimli, ‘işlerini düzgün yapacak adamlar’ın sayısı hiç de az değil.

Turizm ve Kültür Bakanı Atilla Koç’un bu geniş topluluk arasından nasıl seçildiğini bir türlü anlayamadığım için yazdım bu yukarıdaki cümleyi.

Bakan Bey’in ‘Sakal-ı Şerif’i ayağına getirtmesinin ardından yaptığı savunmaya bakıyorum da tüylerim diken diken oluyor.

Bakan diyor ki: ‘Ben Müslüman değil miyim?’

Demek ki Atilla Bey’in anlayışında, bakan ve Müslüman olmak, birçok yakışıksız davranışı meşrulaştırabiliyor.

Bakan Koç belli ki ‘istifa’ adı verilen şeyden habersiz.

Türkiye’yi böyle bir bakandan kurtarmak görevi artık onu bu makama getiren Başbakan’a düşüyor.

‘Yahudi Jozef’ şeriatçı olduğu için mi asıldı?

TEMPO Dergisi’nin bugün piyasaya çıkan son sayısında çok ilgimi çeken bir haber yayınlandı.

Asteğmen Kubilay’ın şehadetiyle sonuçlanan ‘Menemen Olayı’ ile ilgili İçişleri Bakanlığı arşivlerinde bugüne kadar karanlıkta kalmış bir detay var.

Menemen Olayı, kendisini ‘mehdi’ ilan eden Derviş Mehmet isimli ‘Nakşibendi’ şeyhinin başlattığı gerici bir ayaklanmaydı.

Ayaklanmaya katılanların ağırlığı, hepsi Nakşibendi olan Giritli göçmenlerdeydi.

Ayaklanma bastırıldıktan sonra yapılan yargılamayla idama mahkûm edilen 29 kişiden biri infaz öncesi eceliyle ölmüş, diğerlerinin cezası asılarak infaz edilmişti.

İdama mahkûm olup cezası infaz edilenlerle ilgili listenin 24. sırasında şöyle bir isim dikkat çekiyor: Menemen’den Hayım oğlu Jozef.

Kayıtlarda bir Yahudi olan Jozef’in, Menemen’de bakkallık yaptığı yazılı.

İsyancıların, Şehit Kubilay’ın kesik başını şeriat bayrağının direğine asmak için kullandıkları ipi Jozef’in sattığı iddia edilmiş.

Bir ‘ip sattığı için’ bir insanın idam edilmiş olabileceğine inanmak belki zor ama Jozef’in isyanda başka bir rolü olduğuna ilişkin bir kayda da henüz ulaşılmış değil.

İşte tarihçilerin yanıtlaması gereken bir soru daha: Adı Jozef olan bir Yahudi, bir şeriatçı ayaklanmada nasıl bir rol oynamış olabilir? Yoka Jozef, 1930’larda adı konulmamış bir ‘ayrımcılığın’ kurbanı mıydı?
Yazarın Tüm Yazıları