Fotoğraf çektirirken beni şaşırtanlar

SİZCE Emin Çölaşan muhafazakár mı, yoksa liberalizmden, yenileşmeden yana bir yazar mıdır?

Ya Oktay Ekşi?

Sedat Ergin?

İsterseniz daha sivri isimlere gideyim.

Mesela Serdar Turgut...

Ne bileyim Kanat Atkaya...

* * *

Bu yazarları okuyan herkesin onların kimliği üzerinde aşağı yukarı bir fikri vardır.

Mesela Emin Çölaşan veya Oktay Ekşi bazılarımıza göre ‘‘muhafazakár’’ kategorisinde yer alan isimlerdir.

Ama gidip bu soruyu, Fazilet Partili birine sorarsanız, size bunun tam aksi bir kimlik tarifi yapabilir.

Bugün okuyacağınız ‘‘Hürportreler’’i hazırlarken bir şeyi fark ettim.

Meğer yıllardır birlikte çalıştığım bazı arkadaşlarımı tam olarak tanımıyormuşum.

Özellikle fotoğrafların çekilişi sırasında bazı arkadaşlarım beni çok şaşırttı.

Çok girişken, her tür yeniliğe açık sandığım bazı yüzlerin arkasından inanılmaz utangaç portreler çıktı.

‘‘Çok muhafazakárdır, imkánı yok böyle bir fotoğraf çektirmez’’ diye düşündüğümüz yazarların kostümünün içinden ise yeni fikirlere çok açık birer çehre fırladı.

Mesela Oktay Ekşi.

Onu Atatürk'ün ünlü valsindeki gibi görüntülemek istedik.

Tabii yanında Aysel Hanım'la birlikte.

Doğrusu fazla umudumuz yoktu.

Ama ikisi de hemen kabul ettiler.

Ortaya çok güzel bir fotoğraf çıktı.

Keza Emin Çölaşan.

Fotoğraf konusunda çok muhafazakárdır diye düşünüyordum.

Hem o, hem korumaları kabul ettiler.

* * *

Ama beni asıl şaşırtan doğrusu Sedat Ergin oldu.

Sedat'ı herkes lacivert elbisesinden ve kolalı gömleklerinden, kol düğmelerinden ve ‘‘miş'tir’’ diye biten Coşkun Kırcavari cümlelerinden tanır.

Ben ise onun Mr. Hyde halini, güneş battıktan sonra ortaya çıkan yüzde yüz zıddını tanırım.

Ben tanırım ama Sedat onu kimseye göstermemek için bütün tedbirleri alır.

Daha doğrusu ‘‘alırdı’’...

İlk defa Mr. Hyde tarafını göstermeyi kabul etti.

Üçü de beni şaşırttılar.

Buna karşılık Bekir Coşkun şaşırtmadı.

Onun, her türlü ‘‘keresteyi’’ zarif bir estetiğe dönüştüren simyacı marangoz ruhunu biliyordum.

‘‘Mutlaka kabul eder’’ diyordum. Etti.

* * *

Beni asıl gazetenin gençleri şaşırttı.

Mesela Serdar Turgut'un fotoğraf konusundaki muhafazakárlığı, yazısı ile tam bir tezattı.

Keza Kanat Atkaya...

Neredeyse ‘‘Olduğum gibi çekin’’ diyecekti.

Sonunda güzel ama doğrusu öyle ‘‘Vay canına’’ dedirtmeyecek bir fotoğraf ortaya çıktı.

Yalçın Bayer ise ‘‘neyse o’’...

Yani tipik ‘‘cumhuriyet ekolü’’.

Kendime gelince, yine ‘‘neysem o’’...

Aslında tavşan kardeş fotoğrafı çektirmeyi çok isterdim.

Ama olmadı. İnşallah bir dahaki sefere.

Hürriyet'in başka çok renkli kahramanları var.

Mesela Fikret Ercan ve Nurcan Akad.

Mesela, Mario Garcia gibi dünyanın en iyi görsel yönetmenini bile hayran bırakan görsel yönetmenimiz Reha Erdoğan.

Genç, modern, her türlü yeniliğe açık daha niceleri.

Eminim onların fotoğraflarını da çekseydik, inanılmaz pozlar verirlerdi.

Biz işte böyle bir aileyiz.

İçimizde, ağır ol da molla desinler türünden olanlarımız da var, fırlama, dalgacı olanları da.

Yeni yılın ilk gününde işte bu yanımızı sizlerle paylaşmak istedik.

* * *

Eminim, bazı ruhsuzlar, kara gözlüklüler bu fotoğrafları sevmeyecekler.

Sevmesinler.

Zaten hayatta neyi seviyorlar ki, bunları sevsinler.

Biz Hürriyet yazarları olarak karamsarlıklarımıza bir gün ara verdik.

Hep birlikte teneffüse çıktık.

Size içimizdeki çocuğu göstermeye çalıştık.

Yeniliğe, hayata, yaşamaya açık insanlar; içlerinde iyiliği barındıran, farklı kimliklere hoşgörülü olanlar bunu görecekler.

Ruhsuzluklarını kara bir gözlük gibi beyinlerine geçirenler, kendilerinden başka herkesi namussuz, hırsız gören ruh hastaları elbette bu fotoğraflarda bir şey göremeyecekler.
Yazarın Tüm Yazıları