Fatih Altaylı: Psikolojik rahatsızlığın nedeni deprem değil

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Türkiye deprem sonrası psikolojik rahatsızlık yaşıyor. Toplum olarak bunun etkisindeyiz.

Depremde çok korktuk.

Sonrasında çok üzüldük.

Ne üzüntümüzü, ne korkumuzu üzerimizden atabilmiş değiliz.

Ancak şu anda içinde bulunduğumuz bu psikolojik durumun asıl sabebi ne yazık ki deprem değil.

Psikolojik çöküntünün nedeni depremin ortaya çıkardığı gerçek.

O gerçek de şu, toplum olarak güvenebileceğimiz hiçbir şey yok.

Deprem sonrası kendimizi güvenli kolları arasında rahat hissedebileceğimiz bir devletimiz yok.

Bunu anladık ve psikolojik bozukluğumuzun nedeni bu.

Küçük bir çocuk düşünün.

Deprem oluyor ve güvendiği anne ve babası deprem sırasında çocuğu evde bırakıp sokağa kaçıyorlar.

O çocuğun içine gireceği psikolojik durumu düşünebiliyor musunuz?

En güvendiği iki insan, anne ve baba en zor anda bırakıp kaçıyor.

Siz o çocuğun bir daha hayat boyu anne ve babasına güvenebileceğini düşünür müsünüz?

Güvenemez elbet. Ne onlara, ne de bir başkasına. İşte şimdi bizim de durumumuz bu.

Her şeye rağmen güvendiğimiz, her şeye rağmen çatısı altına sığınacağımız tek şey olan devlet deprem sırasında ve sonrasında ortalıkta yok. Hatta daha önce de ortalıkta yokmuş da, biz var zannediyormuşuz.

Türk halkı bu şoku yaşıyor işte.

Üstelik de, örneğimize dönersek, çocuğu bırakıp kaçan ana-baba, çocuğa gelen yardımları da engelliyor. Yardımlara da el koyuyor.

Türkiye'de durum bu.

Türk halkının bugün yaşadığı bunalımın nedeni deprem değil.

Depremde yıkılan evi yaparız evelallah.

Bizi depremden çok yıkan devletin olmayışı.

Bunca yıldır güvendiğimiz, var olduğunu zannetiğimiz devletin.

Ölmüşüz de ağlayanımız yok!

TÜRK Alman İşadamları Dernekleri'nden aradılar. Aşağı Saksonya'da yaklaşık 3 milyon mark toplamışlar.

En yüksek bağış eyalet yönetiminden.

Türk olsun, Alman olsun işadamları da ciddi bağışlar yapmışlar.

Toplanan paranın 2 milyon marklık bölümü ile röntgen cihazı ve tıbbi malzeme almışlar.

Bunlar Türkiye'ye yollanacağı zaman Aşağı Saksonya Eyalet Yönetimi bir şart koşmuş.

‘‘Bunları valilikler emrine veya Kızılay'a veremezsiniz. Hükümet dışı bir yere, üniversitelere, vakıflara verebilirsiniz’’ demiş.

Sivil topluma destek olmak açısından eyaletin yaptığı doğru bir tavır.

Dernek de Marmara Üniversitesi aracılığıyla 2 milyon marklık röntgen cihazı ve tıbbi yardımı yollar.

Geri kalan 1 milyon mark ile de her birinde 6 kişinin kalabileceği 40 prefabrik ev ve bir seyyar hastane alır.

Bu yardım da Türkiye'ye gönderilmek üzere hazırlanır.

Fakat Türkiye'ye girerken deprem için yollanan bu yardımlardan gümrük alınmaması için konsolosluktan bir yazı gerekmektedir.

Dernek yöneticileri konsolosluğa bu yazıyı almak üzere başvururlar.

Konsolos Bey, ‘‘Kızılay'a veya valiliklerin emrine verilmeyecek yardımların gümrüksüz girmesi olanaksız’’ der.

İşte böyle sevgili okurlar.

Kızılay'a yollayın ki, depoya koyup bir dahaki depremde çıkarsınlar.

Ha, ben bu satırları yazarken, ilginç bir gelişme oldu. Su sıkıntısı yaşayan deprem bölgelerinin ihtiyacını gidermek üzere Türkiye'ye gelen Amerikan su arıtma gemisi ‘‘İhtiyacımız yok’’ denilerek Çanakkale'den geri çevrilmiş.

Açıklamalar

İKİ kurumdan açıklama geldi. Gündem nedeniyle bir türlü köşeme sığdıramadım.

Biri Fazilet Partisi'nden, diğeri Migros'tan.

Fazilet Partisi Genel Sekreteri Turhan Alçelik yardımların Fazilet bayraklı konvoylarca Fazilet torbalarına konularak dağıtıldığını, oysa bunların halkın yardımı olduğunu yazdığım gün aradı.

Parti olarak deprem felaketini siyasi malzeme olarak kullanmak gibi bir amaçları olmadığını, örgüte bu konuda talimat verdiklerini, ancak münferit olarak böyle şeylerin olduğu konusunda bilgi aldıklarını ve bunu engelleyeceklerini söyledi. Yapılmış olanlar için de özür diledi.

Migros ise halkın Migros aracılığıyla yaptığı yardımları, Migros Deprem Yardım Aracı ile götürmesini eleştirmem üzerine halkla ilişkiler müdürü aracılığıyla bir açıklama yaptı.

Aslında kamyonda ‘‘Deprem Yardım Kamyonu’’ yazılıymış ama bu yardımlar kamyonlarda Migros yazısı zaten var olduğu için ‘‘Migros Deprem Yardım Kamyonu’’ olarak algılanıyormuş.

Ben de Ahu Hanım'a, ‘‘O zaman siz de ‘Migros Müşterileri Yardım Kamyonu' yazın, yanlış anlaşılmasın’’ dedim.

Daha sonra Genel Müdür Bülent Özaydınlı bir faks yolladı.

O da diyor ki: ‘‘Yani yardımlar Ali Nakliyat Kamyonu ile gönderilse ve üzerine yardım kamyonu yazılsa, Ali Nakliyat Yardım Kamyonu olarak mı algılayacaksınız.’’

Sayın Genel Müdür, Migros’u Ali Nakliyat ile aynı imajda görüyorsa, benim söyleyecek sözüm yok.

Vatandaş Kızılay'ı basacak

VATANDAŞ Kızılay'a öfkeli. Yurtdışından gelen modern çadırların Kızılay'ın depolarına, 200 yıllık çadırların deprem bögelerine gönderilmesi vatandaşı çileden çıkarıyor.

Beni arayanlar Kızılay'ın depolarının adreslerini istiyorlar.

Basacaklar ve çadırları alıp depremzedelere yollayacaklar.

Bence Kızılay'ı basmak çözüm değil.

Kızılay'ı bu hale getiren kafayı durdurmak gerek. O kafa Kemal Demir'in kafası değil.

Kemal Demir gibi birini 20 yılı aşkın bir süredir orada tutan kafa.

Önceki gün kendisine uzatılan yardım çekini, marifet yapar gibi Kemal Demir'e veren kafa.

Deprem ve devlet

BİR okurum yollamış.

Aynen yayınlıyorum.

Feodal toplumda deprem:

Teba ölür, lordun şatosu sağlam kalır.

Kapitalist toplumda deprem:

Fakirler ölür, zenginler vicdanlarını rahatlatmak için yardım eder.

Komünist toplumda deprem:

Halk ölür, politbüro depremin Amerikan provokasyonu olduğunu söyler.

Bilgi toplumunda deprem:

Evler sallanır, birkaç kişi kalp krizinden ölür.

Yağma toplumunda deprem:

On binler ölür, depremi bahane eden devlet kalanların parasını gasp eder.

Bizim hangisi olduğumuza siz karar verin.

TÜPRAŞ'ta organizasyon başarısı

ÇEVRESİNİ yok etmesi son anda engellenen TÜPRAŞ'ta beceriksizlik ve basiretsizlik örneği veren yönetim, aslında göründüğü kadar beceriksiz ve basiretsiz değilmiş.

Çünkü birkaç gündür bana karşı son derece sistemli bir kampanya başlattılar.

Yönetim Kurulu Başkanı tarafından kaleme alınan bir metinden binlercesi altına değişik imzalar atılarak bana geldi.

Faksa göre, personel genel müdüre ve yönetim kurulu başkanına sahip çıkıyor. Beni de suçluyor. Ancak beni arayan TÜPRAŞ çalışanları gerçeği anlattılar.

Hüsamettin Danış bu faksı yazmış ve baskıyla personele imzalatıp fakslatıyormuş.

Çalışanlar, ‘‘Fatih yazdıklarınız az bile. Bunların ipliğini pazara çıkarmak isteriz ama korkuyoruz. Ancak imzalarımıza bakıp bize kızmayın. Zorla yolladık’’ diyorlar.

Ben Hüsamettin Danış'ı bu organizasyon yeteneğinden dolayı kutluyorum.

Keşke aynı organizasyonu yangından kaçmak yerine TÜPRAŞ yangınını söndürmek için yapsaydı.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Genç cumhuriyetler, köhne kafalarca yönetilmediği zaman.



Yazarın Tüm Yazıları