Fatih Altaylı: Parmağı bırak düğmeye bak!

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

BAŞBAKAN Bülent Ecevit birilerinin düğmeye bastığından şüphelenince, ahali dört koldan düğmeye basanı aramaya başladı.

Düğmeye basandan önce, Bülent Ecevit, düğmeyi imal edeni bulmalı.

Üstelik de bunu fazla aramasına gerek yok.

Türkiye'yi çığrından çıkaran olayları başlatan düğme, önce Af Yasası'nı ortaya atan, cezaevlerine bir türlü hákim olamayan ve son ölüm orucu eylemini görmezden gelerek çözümleyeceğini zanneden zihniyet.

Yani Rahşan Ecevit ve Hikmet Sami Türk ikilisi.

Başbakan Bülent Ecevit bilmeli ki, Türkiye'de ve Türkiye'nin dışında Türkiye'yi kaosa sürükleyecek düğmelere basmak isteyen çok kişi var.

İçerde enflasyon lobisinden terör gruplarına, hırsızlığa alışmış siyasetçiden yolsuzluğu iş zanneden işadamına kadar geniş bir grup Türkiye'nin huzursuzluğunu fırsat biliyorlar. Dışarda ise Türkiye'nin güçlü olmasını isteyen yok ki, bu da çok normal. Bu nedenle Türkiye'yi yönetenlerin işi, basmaya meraklı bunca parmak varken, onlara basacak bir düğme hazırlamamak.

Ama bu düğme hazırlanıyor.

Hem de bizzat Ecevit'in en yakını tarafından. Rahşan Ecevit düğmeyi hazırlıyor, Hikmet Sami Türk düğmeyi en hassas yere monte ediyor.

Sonra da birileri gelip basıyor.

Ayak altına düğme koyarsanız, herkes basar. Devleti yönetmek oraya o bubi tuzağı gibi düğmeyi koydurmamaktan geçiyor.

Şahin'den hesap sordunuz mu?

POLİSLERİN yaptığı eylemi ilk gün hoşgörüyle karşılayanlar dahi ertesi gün durumun vahametini kavradılar.

Polis ne şekilde tahrik edilmiş olursa olsun, yaptığı iş değildir.

Bu tahrikte, bakanından genel müdürüne kadar pay olsa bile, ayaklanma, kalkışma polisin yapacağı iş değildir.

Haksızlığa uğramak, hakkını alamamak, adalete olan inancı yitirmek böyle bir ayaklanma için yeterli sebep olarak görülüyorsa, Türkiye'nin en az 50 milyonunun çoktan sokaklara dökülmüş, ortalığı ateşe vermiş olması gerekirdi.

Bu yüzden polisin yaptığının affedilir tarafı yoktur.

Ancak genç polisler bu kalkışmaya karar verirken, kendilerine bir şey olmayacağından çok emindirler.

Ben de onların yerinde olsam öyle olurdum. Susurluk sanığı polisler hálá adam gibi yargılanamazken, İbrahim Şahin 100 milyarlık Mercedes ile davaya gelip, 80 milyarlık ciplerle kaza yapar ve mahkemeye dandik raporlar yollayıp Türk adaleti ile kafa bulurken, yolda yürüdü diye bir polisten hesap sorulacağına ben de olsam inanmazdım.

34 FL 589

BU yazıyı tek bir okur için, adını bilmediğim, tanımadığım tek bir okur için yazıyorum.

Ama çok önemli. Bir can söz konusu, o nedenle beni bağışlayın.

Salı günü TEM otoyolunda gidiyorum.

Hava hafif yağışlı, yol cam gibi kaygan.

Arkamda bir Opel Omega.

Dibime kadar girmiş.

Ben 130'la gidiyorum, o daha hazlı.

Bir sağa geçiyor, bir daha sağa, sonra tekrar sola.

Kamyonların aralarına dalıyor.

Tabakhaneye yetiştirecek bir şeyleri var belli ki.

Süren genç bir adam.

Arkada ise emniyet kemeri bağlanmamış bir küçük kız çocuğu.

Omega makaslar atıyor, emniyet şeridine girip gazlıyor.

Sağlı sollu manevralarla gözden kayboluyor.

Gideceği yere vardı mı bilemiyorum.

Belki de bu yazı geç kalan bir yazı. Ama anladığım kadarıyla otomobili öyle kullanan kişi bir şoför ve küçük kız da ona emanet.

Ben o otomobilin sahibi olsam, o şoföre kızımı bir daha emanet etmem.

Benden uyarması.

Al birini vur öbürüne

TÜRKİYE'nin her yerinde durum aynı. Solunda da, sağında da.

Doğusunda da, batısında da.

Hapiste de, sokakta da.

Her yerinde.

Altta kalanın canı çıkıyor, yukardaki keyif çatıyor.

Her yerde durum aynı.

İşte hapishanelerdeki durum.

Örgütler sözde eşitlik, hakça paylaşım, emeğin hákimiyeti için, oligarşiye, dışa bağımlılığa, sermayeye, güç odaklarına karşı savaşıyorlar.

Peki ya bu örgütlerin içindeki durum ne?

Karşısında durdukları ne varsa, aynısı içerde.

Orada da üsttekiler alttakileri eziyor.

Orada da üsttekiler bey gibi yaşarken alttakiler sıkıntı çekiyor.

Orada da ölüm orucu söz konusu olduğunda liderler değil, alttaki garibanlar ölüyor.

Güçlünün zayıfa tahakkümü, öldüresiye bir biçimde orada da sürüyor. Adı bazen baskı, bazen faşist düzen, bazen sermaye uşaklığı, bazen katil oligarşi, bazen örgüt disiplini oluyor. Ama sonuç değişmiyor.

‘‘Bir gün gelip de adam olma’’ umutları tükeniyor.

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Milletin 450 milyon dolarını lüpletenler, bunun hesabını soran adamı yalan haberle karalamaya çalışmadığı zaman.

Yazarın Tüm Yazıları