Ey Türk gençliği, birinci vazifennn...

Kredi kartlarından biri, farklı yaş grubundaki gençler üzerinde araştırma yapmış.

Sorulan soru şu: "Arkadaşlar, cebinizde fazladan 40 bin lira olsa ne yapardınız?"

Soruya maruz kalan arkadaşların hemen hemen çoğu "Ya otomobil ya da ev satın alırdım" demiş.

Ki böyle diyenlerin çoğunluğu 15-24 yaş arasındaymış.

Okey, otomobili anlıyorum. Her şeyden önce bir statü simgesi.

Otomobilin var mı, var. Olduktan sonra etrafındaki herkes az buçuk farklı davranacaktır gence.

Ayrıca, zora düştü mü satacaktır, ne olur ne olmaz hesabı...

Ama ev meselesi derin bir konu...

Şu sebepten: Orta halli ya da ortanın üstüne mensup Türk gençliği rahatına epey düşkündür.

Anne-babanın evinde, evlenmediği sürece yıllarca ama yıllarca oturabilir.

Kurulu düzenini bozmak, gün gelip de bulaşık yıkamak, fatura ödemek zorunda kalmak, yani sıkıntılar denizinde boğulmak istemez.

Tatlı tatlı oturur oturduğu yerde. 30’una, hatta 40’ına gelir, yine "Bana mısın" demez.

Nedense bu durumda olan gençlerin çoğu da erkektir. Geçenlerde mevzuya cuk oturan bir arkadaşım anlatıyordu. Ailesi, "İşine daha yakın olan semtten ev tutalım" demiş.

Ama bu arkadaşımın işine gelmemiş. İtiraz etmiş: "Ben nasıl yaparım ki tek başıma" acındırmasıyla...

Hani ben ebeveyn olsam herhalde kovalardım çocuğumu evden, "Hadi git, evini tut" diye.

Acımasızlık filan değil. En kestirmeden, nasıl biri olduğunu dibine kadar öğrensin, ona göre ayağını denk alsın diye.

O yüzden durumu iyi olup da hálá ailesiyle mıç mıç yaşayanı hiç anlamıyorum.

Bu kredi kartının araştırmasına yanıt verenler de, eminim fazladan 40 bin lirayla evi alıp sonra da evi satmanın ya da o eve ailesiyle birlikte yerleşmenin hayalini kuruyordu.

Kendi başına yaşamayı hayal edeni pek ama pek azdı.

Doksanların meşhur yalnızlığı

Sabahlamalarımdan birinde Turkmax’ta denk geldim Yavuz Özkan’ın meşhurrr "Büyük Yalnızlık" filmine.

Sezen Aksu’yla Ferhan Şensoy’un oynadığı bu 1990 yapımı film hakikaten meşhurdur.

O dönemler sıkça, ama ısrarla sıkça yapılan ikili ilişkiler/yalnızlık/şehir/yine yalnızlık/yine ikili ilişkiler/yine insanı yutan o koca şehir filmlerinin belki de sonuncusu, belki de en acılısı ve de acı çektirenidir.

Meraktan, ara vererek, ama sabırla izledim filmi.

Meğer Ferhan Şensoy, Sezen Aksu’yu film boyunca ne hırpalamış.

Sürekli itip kakmalar, "Hadi gitttt, defollll kadınnn" demeler... Sezen’in "Bırakkk beni, düzeysizsinnn" demeleri...

Yetmedi, Sezen’in arabasına bindiği halde bir türlü gidememesi, kendi kendine ilişkinin muhasebesini yapıp "Neden gidemiyorum ki, biliyorum yalnız kalmaktan korkuyorum" diye diye gerilmesi, ama sonra da Ferhan’a dönerek, "O da yalnız kalmaktan korkuyor, koca bir çocuk aslında" tespitine varması...

Öyle işte: Tüm o yapmacık ve upuzun diyaloglarına karşın "Büyük Yalnızlık" finalde pek bir dokunuyor insana. Herhalde dönemin kendine has depresyonunu pek güzel aktardığı için...

Nitekim ikibinlerde depresyonlar da değişti. Ferhan’ın filmde Sezen’i hırpalaması gibi, pek bir örselendi. O bakımdan: Büyük Yalnızlık-İkibinler acilen çekilmeli!

İzel-Nihat: Daha neler

Cenk Eren’le Nükhet Duru’nun Cahide aleminde yine yeniden pazartesi programına başladığı gece İzel’le karşılaştık.

İzel, hakikaten içi dışı bir kadınlardan. Öyle bir his yayıyor etrafa.

"Nihat Doğan’la öpüşüp koklaşmışsın" deyince, gülerek reddetti tabii.

Ama o bildik/sahte ünlü reddetmelerinden değil, cidden içtendi, "Valla yok öyle bir şey" derken...

Zaten ne yalan söylemeli, yakıştıramamıştım.

Çünkü ayrı hissiyatların insanı ikisi de.
Yazarın Tüm Yazıları