Ertuğrul Özkök: "Pause" düğmesi

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

‘YAŞAMA arzusu’’, ‘‘yaşama tutkusu’’, bütün varlığını kör inanç üzerine kurmuş terör örgütünün kábusudur.

O tutku insanın içine girdiği zaman, örgütün içine de bir virüs girmiş demektir.

Dün Çanakkale Cezaevi'nden dışarı kaçmak isteyen muhkûmları seyrederken bunları düşündüm.

ÖRGÜT İMANI

Yaşama tutkusunun örgüt imanına galip geldiği bu an, üç gündür süren operasyonların bence en hassas anıdır.

Örgüt imanının arkadan sıktığı kurşun, bu yaşama tutkusuna yetişemediği veya onu ıskaladığı zaman çözülme başlıyor demektir.

O insanlar siyasi görüşlerinden vaz mı geçtiler?

Sanmıyorum.

Örgütlerine ihanet mi ettiler?

Onu da sanmıyorum.

Olan şudur:

İçlerindeki yaşama arzusu karşı konulmaz bir insani içgüdüye dönüşmüş, örgütün beyinlere yerleştirdiği makinenin ‘‘Pause’’ (ara verme) düğmesine basmıştır.

Artık elektroniğin uluslararası lügatine giren ‘‘Pause’’ tuşu, ya sonsuza kadar öyle kalır veya bir süre sonra basılıp makine tekrar harekete geçirilir.

Yaşama arzusu galip gelen militan, o düğmeye bastığı zaman, örgütün insafsız liderinin elinde tek silahı kalır.

Varlık nedeni olan terörü kendi yandaşı üzerine çevirmek.

Hem de arkadan çevirmek.

ARKADAN KURŞUN

Dün Çanakkale'de bir millet olarak izlediğimiz sahnenin anlamı budur.

Yani, makineleştirilmiş bir beynin, insanlık içgüdüsünü yeniden yaratarak, ‘‘Yak’’ emrine direnmesidir.

Dünyanın bütün terör örgütlerinin en çok korktuğu an işte budur.

Yaşama arzusunun her şeyin üzerine çıktığı an.

Çünkü bu, terör tahakkümünün bitap düştüğü andır.

Yaşama arzusunun ‘‘Pause’’ düğmesine bastığı an, bir insanın yeniden kazanılması için en elverişli zamandır.

Yıllarca terörün ideolojisine bağımlı olarak yaşamış beyin, o an yeniden dış dünyaya ‘‘Açık’’ hale gelir.

Şefkatli devlet için en elverişli buluşma anı budur.

Geçenlerde, yabancı bir cezaevinde uzun yıllar yatmış birisiyle konuştum.

Kaldığı yer tek kişilik bir hücreymiş.

İstediği zaman havalandırmaya çıkabiliyormuş.

İstediği zaman da içerde kalıp kitap okuyormuş.

‘‘Hayatımın hiçbir döneminde bu kadar kitap okumadım’’ diyor ve devam ediyor:

‘‘F tipi hücre benim için kendimle ve geçmişimle hesaplaşma fırsatı oldu. Kendi içimdeki gerçek ben'i orada keşfettim. Orada bağımsızlaştım.’’

HAYATA DÖNÜŞ

Bir terör örgütünün en çok korktuğu şey işte bu bağımsızlaşma duygusudur.

Dün dizleri üzerinde, koğuştaki liderlerin tahakkümünden kaçmaya çalışan mahkûmları gördüğümde bunları düşündüm.

Hükümetin bu operasyona verdiği, ‘‘Hayata Dönüş’’ adı dün gerçek anlamını buldu.

O fotoğraflarda, o karelerde, yüzlerdeki o korku ve sevinçte.

İşte bu yüzden F tipi cezaevlerinde gerekli düzeltmelerin yapılması ve uluslararası standartlara ulaştırılarak mahkûmların buralara yerleştirilmeleri önem kazanıyor.

Kişi, gerçek kararını orada, lider tahakkümü altında değil, kendi özgür iradesi ile versin.

Cezasını insanca çeksin, düşüncesini özgürce geliştirsin.

Devlet de ona özgürce ve güven içinde cezasını çekeceği ortamı ve imkánları yaratsın.

Hiç olmazsa, sahip olduğu görüşü terör boyutundan izole ederek, sadece düşünce haline getirsin.

Geriye kalan düşünce suçunu ortadan kaldıracak düzenlemeleri de hep birlikte savunalım.

TERSİNE ÇEVİRME

Gelin şu işi tersine çevirelim.

İçeriye düşünce suçlusu olarak girip, terör suçlusu haline dönüşen insanı alalım, yerine terör suçlusu olarak girip, düşünen insan haline gelen yeni bir varlığı koyalım.

Yaşadığımız acı olayı hafifletecek, hayatlarından olan insanların fanatizmini toplumsal bir feda haline getirebilecek tek gerçek bu olabilir.

Yazarın Tüm Yazıları