Ertuğrul Özkök: Asimile edemiyorsan kabul et

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Demirel, bundan iki yıl önce ortaya attığı ‘‘anayasal vatandaşlık’’ konusundaki tezini bir süredir unutmuş görünüyor.

Oysa bu kavram biraz farklı biçimde ANAP'ın geçen hafta başlayan eğitim seminerinde yeniden gündeme getirildi.

Geçen cuma günü Zagreb'e uçarken Cumhurbaşkanı Demirel'e bu konuyu hatırlattık.

Daha doğrusu, ‘‘Bu tezinizden vaz mı geçtiniz’’ diye sorduk.

Hayır, vazgeçmemiş.

Tam aksine bu konudaki düşüncelerini biraz daha berraklaştırmış.

Kendi yorumum olarak şunu yazabilirim.

Bazı kelimeleri, sıfatları daha da net ifadelerle anlatacak noktaya gelmiş.

IRKİ MENSUBİYET

Mesela ‘‘vatandaşlık’’ ile ‘‘ırk’’ arasındaki ilişkiyi şöyle anlatıyor:

‘‘Bir ülkede eğer ırk, mezhep, inanç farklılıklarını vatandaşlık için şart saymıyorsanız, vatandaşlık için bir birleşme yeriniz olacaktır. Yoksa başka türlüsü, millet diyeceğiniz bir toplum olmaz.’’

‘‘Değişik ırka mensup olmak’’ kavramını, daha cesur bir ifadeyle şöyle dile getiriyor:

‘‘Ülkenizde kendini değişik ırka mensup sayan insanlar varsa, bunları da tek ırka irca edemiyorsanız, yani asimile edemiyorsanız, bunları vatandaşlıktan dışlayamazsınız. Birleşilecek yer vatandaşlıktır.’’

Dikkat ediyorsanız bir Türk devlet yetkilisi ilk defa ‘‘asimilasyon’’ kelimesini resmi olarak ağzına alıyor.

Bu noktadan hareketle ‘‘vatandaşlığı’’ tarif ediyor:

‘‘Vatandaşlık devletin halkla olan siyasal mukavelesinde tarif ediliyor. Ülkedeki insanların hepsi eşittir, diyor. Bütün vatandaşlar hak ve fırsat eşitliğine sahiptir, diyor. Bunu yaparken din, mezhep ve ırka göre ayırım yapmıyor. Onların üstüne çıkıyor.’’

Vatandaşlık hak ve fırsat eşitliğini getiriyor. Ama gerisi de var:

‘‘Tabii buna karşılık külfette de eşitlik getiriyor. Vergi vereceksin, askere gideceksin ve devletin laik, demokratik, hukuki üstünlüğüne saygı göstereceksin, bölünmez bütünlüğünü koruyacaksın. Bunları yapanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, Türk milletinin ferdidir.’’

İşte bu noktada yine ilk defa ‘‘ırki mensubiyeti’’ adıyla sanıyla ağzına alıyor:

‘‘Ben Çerkez menşeliyim, ben Abaza menşeliyim veya başka bir menşeliyim diyorsan, efendim sen öyle kal. Ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın. Türkiye Cumhuriyeti vatandaş olurken, ırken ayrı olmayı, dinen farklı olmayı zorunlu kılmıyor.’’

TÜRKİYE BİRLİĞİ

Tabii bunları okuyunca insanın aklına ister istemez şu soru geliyor:

Cumhurbaşkanı gereğinden fazla ‘‘liberal’’ bir noktaya mı gelmiş?

Hayır.

Tam aksine bu konuda, ‘‘Kürt milliyetçiliğini’’ savunanlara taban tabana zıt bir görüşte.

‘‘PKK ve Hizbullah işte bu çerçeveyi zorluyor. Bu dengeyi ve ahengi korumak lazımdır. Bilhassa azınlık milliyetçiliğine kaçanlar zarar görür.’’

Azınlık milliyetçiliğine karşı çıkarken, yeni bir kavram daha ortaya atıyor. ‘‘Türkiye birliğinden’’ söz ediyor.

Sözlerini aynen aktarıyorum:

‘‘Türkiye birliğinin muhafazası zorla değil, gönüllü olmalıdır. Devletin en önemli fonksiyonu budur.’’

Bunları söylerken söze girip soruyorum:

‘‘Bu noktada cumhurbaşkanının rolü nedir?’’

Cevabı tek kelime:

‘‘Hayatidir.’’

Arkası da şöyle geliyor:

‘‘Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ettiği yemin gereği taraflıdır. Bu konuda tarafsız kalamaz. Yani demokratik, laik cumhuriyet, hukukun üstünlüğü konusunda, devletin bölünmez bütünlüğü konusunda tarafsız kalamaz.’’

Cumhurbaşkanı ile yaptığımız bu sohbeti birçok bakımdan önemli buldum.

Aslında söylediklerinin büyük bölümü yeni değil.

Ama yukarıda da belirttiğim gibi, bazı yeni kavramlar getiriyor.

Bazı yorumları daha net ve kesin hale dönüştürüyor.

Yani daha cesur konuşuyor.

KONSENSÜS OLUŞUYOR

Bu konuşmayı ANAP'ın yeni eğitim programında yer alan yorumlarla karşılaştırdığım zaman büyük bir benzerliğin bulunduğunu gözledim.

Benzer yaklaşımlar, ancak nüanslarla ayrılabilecek ifadelerle dile getiriliyor.

Türkiye Cumhuriyeti'nin, ‘‘vatandaşlık’’ kavramı konusunda yeni ve modern bir zihniyete doğru bir konsensüs oluşturmaya başladığı gözleniyor.

Yazarın Tüm Yazıları