Enkaz altında biz kaldık

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Başbakan Yılmaz cephesinde durum değerlendirmesi... Genel Başkan Yardımcısı Agah Oktay Güner, durumun en gerçekçi tahlilini şöyle özetliyor:

‘‘Kavgayı Baykal çıkardı, enkazın altında biz kaldık.’’

Bundan sonra ne yapılacak?

GÜVENOYU İSTENMELİ

Önceki gece Başbakan Mesut Yılmaz'ın karargâhında farklı değerlendirmeler yapılıyordu.

Bazıları, ‘‘Alttan alınarak işin yumuşatılmasından’’ yanaydılar.

Askerle kavga etmenin ANAP gibi partiye getireceği hiçbir kazancın olmadığını düşünüyorlar.

Dün Yılmaz'ın çok yakın çevresindeki hava şöyleydi:

‘‘Mesele yok, hükümete devam.’’

Ama MHP kökeninden gelen ve 12 Eylül'ü en ağır şekilde yaşayan Agah Oktay Güner ise olaya farklı bakıyor.

Ona göre ortada çok ciddi bir durum var.

‘‘O nedenle, benim Başbakanım derhal Meclis kürsüsüne çıkıp güvenoyu istemeli. Yoksa emaneti Meclis'e iade etmeli’’ diyor.

O, bu konuda daha şahin.

‘‘Türkiye'yi kimin yöneteceğine karar vermemiz lazım’’ diyor.

Türkiye, bütün siyasiler açısından derslerle dolu çok ilginç bir tecrübe yaşıyor.

MERKEZ SAĞIN DRAMI

Bu tecrübe belki de, Türk demokrasisinin kendine ait özelliklerinin daha çarpıcı şekilde ortaya çıkmasına yol açtı.

Cumhurbaşkanı Demirel, Köşk'teki görüşmede Yılmaz'a açık bir ifadeyle şunu söylemişti:

‘‘Ben 40 yıllık siyasi hayatım boyunca askerle hiç kavga etmedim.’’

Bu kural, merkez sağın bütün partileri için geçerlidir. Rahmetli Özal, çektiği bütün zorluklara rağmen, askerle ilişkisinde üsluba çok dikkat ederdi.

Yılmaz bu kuralı çiğnedi. Şu anda merkez sağda ilginç bir durum var. Bu kanadın iki lideri de askerle kavgalı.

Buna karşılık merkez solun iki liderinin de askerle sorunu yok.

Oysa benzer örneklerin hemen hepsinde, sol kanadın askerle sorunu vardır.

Türkiye böyle bir durumu, 27 Mayıs'tan önce de yaşamıştı.

Orada da Ordu'nun meselesi, CHP kökenlilerle değil, merkez sağı temsil eden Demokrat Parti'yleydi.

ASKERİ GELENEK

Ama bu olay bir kere daha gösterdi ki, askerler Cumhuriyet'in kurulmasından sonra yaptıkları yenileşmeci, laik ve Batıcı tercihlerinden asla vazgeçmiyorlar.

Böyle bir Ordu'nun, Batı'nın en temel kurumu olan demokrasi ile bir meselesinin bulunmaması gerekir. Askerler de, önceki gün yayınladıkları bildirinin bütün sert çizgilerine rağmen, bunu vurgulamaya özen gösteriyorlar.

Hatta bildirinin içinde üstü örtülü biçimde, ‘‘Bu çağda darbe yapmanın mümkün olmadığı’’ bile vurgulanıyor.

Ama şurasını da kabul etmemiz gerekiyor. Türkiye gibi bir coğrafyaya sahip ülkede, askerlerin özel bir konumunun bulunmasını da yadırgamamak lazım.

Bu Ordu, Güneydoğu'da müthiş bir performans gösterdi. Bu yüzyılda gerillaya karşı zafer kazanmış belki de tek ulusal Ordu.

Halkın gözündeki itibarı çok yüksek. Yolsuzluk, hırsızlık gibi olaylardan hep uzak durmuş.

ALTIN DENGE

Kim ne derse desin, 12 Eylül'de ülkeyi kardeş kavgasının eşiğinden döndürmüş.

Dolayısıyla bu özelliklere sahip bir Ordu'ya özel muamele yapılmasının demokrasiyle ille de ters olması gerekmiyor.

Bunun mutlaka bir altın dengesi vardır. Türk siyasetçileri de bu altın dengeyi bulmak zorundalar.

Ve bu olay bir şeyi daha açıkça gösterdi. Siviller, sahip oldukları iktidarın ağırlığını ölçmek için asla askeri kantara çıkmamalıdırlar.













Yazarın Tüm Yazıları