En ünlü Avusturyalı kim? Mozart mı, yoksa Schwarzenegger mi?

ULUSLARARASI FRANKFURT KİTAP FUARI'nda; bütün dünyadan soyutlanıp, kendi cennetimde yaşarken, Dış Haberler Müdürü Ayşe Özek Karasu bir telefonla hayatımı cehenneme çevirdi.

Bilmeyen kalmamıştır ya, neyse bir kez daha yazalım.

Terminatör, Avusturya asıllı Arnold Schwarzenegger California Valisi oldu.

Avusturya'nın Graz şehrindeki bir yetkili şöyle bir açıklama yapmış:

‘‘Artık dünyanın en ünlü Avusturyalısı Mozart değil, Schwarzenegger.

Böylece Amerikalılar da Avusturya ile Avustralya'yı karıştırmamayı öğrenirler.’’

Kara mizahın ardında, sivri bir gerçek insanı dürtüyor. Bir ülkeyi günün popüler kişileriyle tanımak, onların adıyla ülkeyi özdeşleştirmek.

Mozart yerine Terminatör'ün Avusturya'yı temsil etmesine şaşırdığımı söylediğim, tanıdığım zekáların en müzmin muhalifi arkadaşım, beni tutuculukla suçlamaz mı?

Mozart nasıl klasik olduysa bugün de Beatles öyle demez mi. Telefonu kapatmasam bir gün Terminatör de öyle olacak deyiverecek...

Hepimiz Beatles'ı dinliyoruz diyor, oysa ona kaç kere hatırlattım, ben onların eserlerini Berlin Filarmoni Orkestrası'nın 12 çellistinden dinliyorum, diye.

Vali seçilmesi bir açıdan da hoşuma gitti; Amerika'nın ırk, din, dil ayrımı gözetmeyen liberal çizelgesinde, insanın başarılarını özgür biçimde kanıtlama olanağının sağlanması.

* * *

DAHA
bu haberin sarsıntısını üzerimden atamazken Samuel G.Freedman'in ‘‘Stephen King deserves award for creating readers’’ başlıklı yazısını okudum. (USA TODAY, October 10, 2003).

Amerikan Ulusal Kitap Vakfı'ndan yapılan açıklamaya göre; Stephen King, Amerikan edebiyatına yaptığı katkılardan ötürü madalya alacakmış.

Bu ödülü daha önce, Arthur Miller, Eudora Welty, Saul Bellow, Toni Morison almış.

Stephen King, ünlü romanı Misery'nin kahramanının başına gelene benzer bir trafik kazası geçirmişti.

Ancak eleştirmenler, King'e verilme gerekçesini, ticari başarısına, çok satmasına bağlıyorlar. Bir de edebi başarısını gerekçe gösterselerdi de, has okurları çıldırtsalardı.

Aynı yazıdaki bir başka görüş, bu konuda ölçünün, ipin ucunun iyice kaçtığını gösteriyor.

Los Angeles Gazetesi'nin kitap editörü, ‘‘Danielle Steele, zamanımızın Balzac'ıdır’’ görüşünü savunuyormuş.

Katılamayacağım, birincisi; Amerikalılar edebiyatta da ölçü birimlerini hep kendi edebiyatlarından alıyorlar, bence bu edebi milliyetçiliğin daniskası; ikincisi her olayı bugüne getirmek gibi bir alışkanlıkları var.

Ne var ki, mukayeseli bir çalışma yaptığımızda, Balzac'ın o günkü okur profili, algılanışı ile Danielle Steele'nin yazarlık konumu belki birbirine benzeyebilir.

* * *

BÜTÜN
bildiğimiz kavramlar, kemikleşmiş yargılar, donmuş zevkler tartışılıyor.

Sanırım yeni bin yılın dinamizmi bu.
Yazarın Tüm Yazıları