Emin Çölaşan'la Şamil Tayyar arasına sıkışmak

EZGİ Başaran önceki gün Radikal gazetesindeki köşesinde çok önemli bir saptamada bulundu: “Medyamızın okuyucusu ile kurduğu ilişki Şamil Tayyar ile Emin Çölaşan arasında sıkışmış bir dil ve metotla ilerlemektedir”.

Haberin Devamı

Diyor ki...
Bu cümleyi biraz daha basitleştireyim.
“Siyasi tartışma adabımız ve lisanımız, Emin Çölaşan’la Şamil Tayyar arasına sıkışıp kalmıştır...”
Öyle sıkışmıştır ki, şu basit cümleyi telaffuz etmek bile, bu iki tarafın partizanları tarafından kamusal alanda linç edilmeye yeter.

* * *

Bir düşünelim:
Ülkemizde “manyaklık seviyesine varmış olan bu kutuplaşmada”, yaşa ve kahrol nakaratlarından ibaret bu iki kelimelik arena kültürünün hiç mi payı yok...
Bu kutuplaşmış cemaatlerin nüfusu nedir bilmem.
Ancak şunu biliyorum:
Karşılıklı mevzilerde savaşan bu iki cemaatin “vuvuzela” efekti nüfusunun çok üstünde.
Makul çoğunluğun sesini çıkarmadan seyrettiği tartışmada, vuvuzela yaygarası çok daha güçlü işitiliyor.

* * *

Bilelim ki, akıl ve mantık, ülkemizden elini ayağını çekiyor.
Düşünce hayatımız, tartışma iklimimiz, günlük rızkını öfke ve rövanştan çıkaran, düşünce hayatını hedef gözeterek karşı tarafa ateş etmek, kendi tarafına ise kalkan olmaktan ibaret sayan, belagat arzusunu üç-beş kelimelik hakaret sıfat ve zamirlerinin arasına sıkıştırmış iptidai kabilelerin istilasındadır.
İki kutbun müstesna silahşorları “symbiosis” hayatı yaşıyorlar. Birbirlerinden geçiniyorlar. Biliyor ki, karşıdaki olmazsa, kendisi de olmaz.

* * *

Haberin Devamı

En acısı da şudur: Her iki kutup da, meşruiyetini, siyasetin en tepelerinden, yani Olimpos dağındaki tanrılarından almaktadır.
Siyaset, rızkını böyle yıkıcı, bölücü, dışlayıcı bir belagat şehvetinden çıkardığı sürece, devrin köşe yazarı da rızkını o çöplükte arar. Neticede olan, fikri hayatımıza, ülkemize olur...
Çünkü akıl ve mantık kırmızı kart görünce, saha en fanatiklere kalır...
Eee.. o zaman tribünlerden de sadece “Yaşa” veya “Kahrol” nakaratları gelir...

ORTA SAHA

Popüler sanatçı konuştukça ‘makulün’ sesi de yükseliyor

- Orta sahada, en popüler dizilerde oynayan sanatçılarımız konuşmaya başladı.
- Damardan konuşuyorlar.
- İçten, ta şuradan gelen bir duyguyla konuşuyorlar.
- Konuştukça da orta sahamızın ne kadar geniş ve makul olduğunu görüyoruz.
- Önyargılardan kurtulmazsak, bu makul seslere kulak vermezsek, mevzilendiğimiz bunkerden başımızı çıkarmadan, “Hadi ya” deyip geçersek...
- Bilelim ki, hem kendimize, hem de bu ülkeye çok yazık edeceğiz...

Haberin Devamı

KURTLAR VADİSİ'NDEN İNSAN SESLERİ

Memati Kurtlar Vadisi’nden ayrılıp Taksim’e neden gitti

SEVİNEREK ve biraz da hayretle izliyorum.
Emin Çölaşanla Şamil Tayyar arasına sıkışmak

Türkiye’nin “orta sahasından” çok önemli sanatçı sesleri yükselmeye başladı.
Önceki gün Radikal gazetesinde İpek İzci’nin ‘Kurtlar Vadisi’ dizisinden ayrılan Gürkan Uygun’la yaptığı mülakatı okudum.
Bütün Türkiye’nin Memati diye tanıdığı sanatçının yıllarca oynadığı mafya tipi arkasında kalan aydın tavrını biraz da hayretle okudum.

BİZE SİYASİ BİR GÖRÜŞÜN PİYONU GİBİ BAKIYORLAR

- “(Gezi’ye) Ben siyasi bir görüşle gitmedim veya tavrımı siyasi bir kimlikle göstermedim hiçbir zaman, insan olarak gösterdim.”
- “Hâlâ siyasi bir grubun piyonuymuşuz gibi yaklaşılması bence taktik, yönlendirmeye çalışmak gibi bir şey.”
- “Siyasetin insanı insanlıktan çıkardığını düşünüyorum. Konumunuz gereği stratejik hareket etmek zorunda kalıyorsunuz, insanca reaksiyon vermeniz zorlaşıyor.”
- “(Gezi’ye) Yağmurdan korunmak için brandalar, yiyecek, darbeler için soğutucu taşıdık. Orada mağdurlar vardı, onlara yardım ettik.”

Haberin Devamı

BENİ ADAM ZANNEDENLER ADAM ZANNETMEYENLER

- “Kimisi vatan hainliği olarak görüyor, “Adam zannetmiştik” diyor; öbür taraf ise “Biz bunu adam zannetmiyorduk, aslında adammış” diyor.”
- “Ben oraya sadece vatandaş olarak gittim. Benim duygum oraya gidip o insanların fikirlerinde haklı olduklarını savunmaktı.”
- “Bir tweet attım. ‘İleride, çocuğumun yiyeceği dayağı şimdi ben yemezsem yüzlerine bakamam.’ Eşimin kullandığı bir cümleydi o. Evet, onun için gittik, suyumuzu da yedik gazımızı da.”
- “‘Önce insan’. Çadırında uyuyan insanları yakmaya çalışırsanız bunun adı haksızlıktır, adaletsizliktir.”

ÖLÜMLERİ BİLE AYIRIYORSAK ARTIK İNSAN DEĞİLİZ DEMEKTİR

Haberin Devamı

- “Seyredemedim Ali İsmail’in (Korkmaz) görüntülerini, ne diyebiliriz ki artık? O çocuk, o çocuklar öldü, ne diyebiliriz?”
- “Ben nasıl ki o düşüp ölen polis memuru (Mustafa Sarı) için üzülüyorsam ya da darbe yüzünden, kimyasal yüzünden ölenlere üzülüyorsam, o insanlara da üzülüyorum. Ama siz, ölümleri bile ayırıyorsanız o zaman insan değilsiniz.”

BİR SES DAHA

Emin Çölaşanla Şamil Tayyar arasına sıkışmak

Bana küfret ama muhafazakâr deme

İZZET Çapa Hürriyet’in Kelebek ekinde harika mülakatlar yayınlıyor.
Önceki hafta pazar günü Ulvi Alacakaptan’la konuştu. Onun hakkında bildiğimiz, hatırladığımız şey, “muhafazakâr bir hayatı tercih ettiğiydi”.
Üstelik bunu, bugün değil, dün bile değil, çok önceleri, yani muhafazakârların kenara itildiği dönemde yapmıştı. Bakın o sanatçı herkesin muhafazakârlık rantı yediği bugün neler diyor:
- “Beni en sinirlendiren kelimelerden biri ‘muhafazakârlık’. Bana küfret ama ‘muhafazakâr’ deme.”
- “Dünyada muhafazakârlık diye adlandırılan İslami bir akım yok.”
- “Bir de muhafazakâr sanat çıkardılar başımıza. Ne var kardeşim, neyi muhafaza ediyorsun?”
- “Beni kimsenin görüşü rahatsız etmez. İster Marksist, ister Atatürkçü hatta isterse faşist olsun. Yeter ki birbirine karıştırmasın.”
- “Solcuyken bizim gibilere ÇBS derlerdi. Çizgisi belirsiz solcu. Solun da bir cemaatçiliği olduğunu düşünürsen hepsi birden çullanıyordu üzerime.”
- “Diğer tarafta da beni ne şeyhler, hocalar, cemaatler istedi. Ama hiçbirine gitmeyince bana karşı tutumları değişti. Ben müsait değilim kardeşim, hayatımda ne bir partiye, ne de bir cemaate üye oldum.”

Yazarın Tüm Yazıları