Elemanınız paralel evrenden bildiriyor

Oyun meraklıları için cennet sayılacak bir ortamdayım; elemanınız paralel evrenden bildirmekte sevgili okur. Köln’de düzenlenen ve oyun alanında dünyanın sayılı etkinliklerinden kabul edilen ‘gamescom’ un dünya medyası ve sektör çalışanlarına özel açılışında şaşkın bir vatandaş olarak geziyorum

Kolay şaşıran biri sayılmam fakat bu ortam tamamen gezenleri şaşırtmak, etkilemek ve heyecanlandırmak için dizayn edilmiş.
Oyun tasarımcıları önümüzdeki dönemde piyasaya sunacakları ‘yeni hadiseleri’ inşa ettikleri görkemli standlarda bir Hollywood filmi gibi tanıtıyor.
‘İnşa ettikleri’ derken veya “Hollywood filmi” gibi derken en ufak bir abartı yok. Eksik abartabilirim ancak!
Mesela ‘End Of Nations’ adlı oyunun tanıtımı İstanbul’daki çoğu sinema salonunun perdesinden büyük dev bir ekranda yapılıyor. Görüntülere ayrı şaşırıyorum, görüntünün kalitesine ayrı.
Hemen yan tarafta minimal seviyede giyinmiş kızlar dans ederek Poisonville adlı oyunu tanıtıyor.
Az ötede Rock Band 3 için grup kurmuş kabiliyet düşmanı ergen kardeşlerim tepinmekte; hemen kılıçlarla ortalıkta gezen ve beni inceden tedirgin eden The Witcher 2 ekibinin yanındalar.
Yanımdan ıslık çalar R2D2 geçiyor, gerçek insan boyunda ‘süper maryo birader’e selam çakıyorum...

HOLLYWOOD YAPIMLARINDAN PAHALI
Gamescom 2010’da oyun sektörünün ulaştığı boyutu ve gücü net bir şekilde hissediyorsunuz. Krize rağman Almanlar 1,5 milyar doları bilgisayar ve konsol oyunlarına yatırmış geçen sene. Dünya insanları olarak yılda 60-70 milyar dolar döndürüyoruz bu alanda.
Kimi oyunların prodüksiyon maliyetleri 200-300 milyon doları buluyor; Hollywood’da bu paraya yapamayacağınız film, buluşturamayacağınız kadro yok, öyle düşünün!
Sadece oyunlar değil, bu oyunların çoğunu oynadığımız konsollar da yeniliklerini tanıtıyor.
Playstation’ın bir köy veya bir mezra büyüklüğündeki kocaman alanında zıplayan, havayı döven, durduğu yerde koşan veya bulunduğu noktada dans eden insanlar ‘Move’u deniyor.
Ellerinde açılmak üzere bekleyen bir ‘ışın kılıcı’nı andıran yeni ‘Move’ aparatı var. Ergonomik, ele oturan bir çubuk, ucunda minik, renkli bir ampul.
Oyun oynayanı hareketlendirmek için, kanepesinden kaldırmak için yeni bir ‘oyuncak...’
Ekranın karşısında havaya aparkatı çakıyorsunuz, oyundak adamın çene kemiği çatırdıyor.
Ben de denedim, dünyanın dayağını yedim tabii. Çok kabiliyetsizim bu işlerde be kardeşim!
Playstation Move Eylül ortasında çıkıyor.
Sadece kavga/dövüş ortamı yok elbette, dans ediyorsunuz (Bana uymaz!), plaj voleybolu oynuyorsunuz, tenis işine giriyorsunuz.
Elinizdeki aygıtı sırtınızı kaşıyacak gibi yapınca bir ok alıyorsunuz; havada yay germe hareketini yapıp oku fırlatıyorsunuz!
Farklı oyunlarda farklı uğraşlara soyunuyorsunuz; sanalı gerçekle harmanlayıp eğleniyorsunuz...
Playstation’cı kitleye başka iyi haberler de var.
Gran Turismo 5 geliyor, Medal of Honor geliyor, Little Big Planet 2 geliyor...
Türkiye’de bazı popüler oyunların Türkçe çıkacağını da müjdelemiş olayım elim değmişken.
Meşhur ‘store’ problemi de yakın gelecekte aşılacakmış.

EFSANE FUTBOL OYUNU ‘PES’
Playstation 2 dönemimde onlarca oyunu özenerek almış fakat her seferinde dönüp dönüp sadece PES oynadığımı -geç de olsa- anlamıştım.
Bilen bilir de bilmeyenleri için söyleyeyim; PES (Pro Evolution Soccer) efsane futbol oyunu. Daha iyisi varmış, daha mükemmel futbol oyunları yapılmış; hikayedir benim için.
PES demeyene ‘pes’ derim futbol oyunu konusunda!
Fuarda ağzı açık ayran budalası gibi gezip olana bitene anlam vermeye çalışırken, bir anda Konami standını ve kocccamaaan PES 2011 afişinde Lionel Messi’yi görünce coştum.
Dizlerimin üstünde kayarak girdiğim Konami standında ekrandaki Barça görüntüsüne sarılıp öpesim geldi.
Tabii demo versiyonu; tamamını oynamak için çıkmasını bekleyeceğim fakat oynamadan Köln’den ayrılmam!
Kuyruğa girip beklemeye başlıyorum ki; kuyruk hiç sevmem!
O sırada Alman bir arkadaş güçlerimizi birleştirmeyi öneriyor: ‘Gel istersen karşılıklı maç yapalım!’
Güç ona daha yakın çünkü sırası gelmiş bile: ‘Ja, ja, monşengıladbah! Dasisşön bana böre; oynayalım kardeşim!’ diyorum.
Eleman Alman Milli Takımı’nı seçince, içim gitse bile Barcelona’dan vazgeçip Arjantin’i alıyorum.
Maça hızlı başlıyorum fakat Alman arkadaş oyun konsolüne daha hakim. Mesut Özil’le, Kloes’yle yükleniyor.
Tevez kazmasıyla golü kaçırdıktan hemen sonra golü kalemde görüyorum.
‘Ben ayıklarım bunu be, yürü oğlum Higuain!’ diye gaz veriyorum ama ı-ıh! Eleman 2-0 yapıyor.
Centilmence kutluyorum rakibimi ama PES 2011’de ilk maçımda, dış sahada aldığım bu yenilgi içime oturuyor.
İkinci maçı yapacak zaman olsaydı görürdü o Alman arkadaş ama neyse!..
Yazarın Tüm Yazıları