Ecevit ve Barış Manço

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Benim çevremde hızla yükselen kişilik Bülent Ecevit... Benim çevrem Türkiye'yi ne kadar temsil eder, bilmiyorum.

Ama bu çevre de Türkiye'nin bir parçası.

Başında kasketi, basit minibüsü, hiç kimseyle kavga etmeyen, konuşurken insani frekansların hiç üstüne çıkmayan üslubu ile bu yaşlı politikacı, nasıl olur da bunca yıl sonra yine yıldızı parlayan, yükselen lider haline gelebilir?

BUGÜNÜN KARAOĞLAN'I

Bir zamanların Karaoğlan'ı bugün neyi temsil ediyor?

Önceki akşam televizyonda Barış Manço ile ilgili yayınları izlerken zihnimde şu soru patladı:

Acaba Ecevit ve Barış Manço bu toplum gözünde aynı şeyi mi temsil ediyor?

Ve ikinci soru:

Eğer ediyorsa, temsil ettikleri bu ortak figür nedir?

Ecevit'le ilk defa, eşimle nişanlandığım gün karşı karşıya geldim.

Rahmetli İsmet İnönü yüzüklerimizi takarken, o ve eşi de davetliler arasındaydı.

Sonra eğitim için Paris'e gittim.

O yıllarda İşçi Partisi ile CHP arasında bir bölgede gidip geliyordum.

Dönüşümde gönlüm giderek Ecevit'e yaklaştı.

1977 seçim sonuçları açıklanırken, Farabi Sokak'taki o muazzam kalabalığın içinde ben de vardım.

1979 yılında Orhan Birgit'in daveti ile CHP'nin eğitim kadrosuna katıldım.

Partinin genel merkez binası Çevre Sokak'a taşındı.

Terör günleriydi. Ayda en az birkaç defa parti önünden cenazeler kalkıyordu.

BİR CENAZE FOTOĞRAFI

O günlerden aklımda kalan en çarpıcı fotoğraflardan birisi, Nevşehir il başkanının cenazesi sırasında çekilmişti.

Fotoğrafta, cenazeyi taşıyan dört kişi vardı. Üçü yere çökmüş, biri dimdik ayakta duruyordu.

İl başkanının cenazesine silahlı saldırı olmuş, taşıyanlar kurşunlardan kurtulmak için yere eğilince tabutun dengesi bozulmuştu.

O fotoğrafta ayakta dimdik tabutu taşıyan tek kişi vardı ve o da Ecevit'ti.

Bir ucu havada, üç tarafı yere inmiş o tabut fotoğrafı, hafızamdan hiç çıkmayan görüntülerden birisidir.

Sonra 12 Eylül oldu.

Partiler kapatıldı. Ecevit, görüşlerini savunmak için Arayış adlı bir dergi çıkarmaya karar verdi.

EV TOPLANTILARI

600'e yakın aydına mektup yazarak dergiye katkıda bulunmalarını istedi.

Yanlış hatırlamıyorsam, sadece 15-20 kişiden olumlu cevap geldi.

Dergiye katkıda bulunanlardan biri de bendim.

Altıncı sayıdan itibaren askeri yönetim Ecevit'in yazı yazmasını yasakladı.

Etrafında bir avuç insan kalmıştı.

Oruç Aruoba, Ömer Madra, Hasan Bıyıklı, Şahin Mengü, Haluk Gerger, Nahit Duru ve şimdi ismini hatırlayamadığım birkaç kişi daha...

Dergi 54 hafta yayınlanabildi. Altıncı haftadan itibaren imzasız çıkan başyazılarını hep ben kaleme aldım.

Haftada bir bizim evde toplanıp yazının konusunu ve içeriğini belirlerdik.

O yıllar onun için umutsuz yıllardı.

Siyasi hayatı hemen hemen kapanmış gibiydi. Ama o azim hiçbir zaman sönmedi.

Ecevit hiç değişmedi. Ne düşünceleri, ne tavrı ve davranışı.

Kırk yıla yakın siyasette kaldı. Üzerine tek toz zerresi dahi konmadı.

Son yıllarda karşıma giderek bir İsmet İnönü portresi çıkmaya başladı.

Temkinli, kırıcı olmayan ve sakin bir kimlik.

Tıpkı, Fransız siyasetinde Mitterrand için kullanılan Sakin Güç kavramı gibi.

Nedir bunun büyüsü, sırrı?

ORTAK PAYDA

Bu sorunun cevabını geçen akşam Barış Manço için yapılan törenleri izlerken buldum.

Halkın umutla beklediği ortak paydayı, sağduyuyu, kavgacılıktan uzak düzgünlüğü temsil eden bir kimlik.

İşte ikinci Ecevit mucizesinin simyası, halkın bir sanatçısının arkasından ilan ettiği bu görünmez anayasada yazılı olan terkiptir.



Yazarın Tüm Yazıları