Doğan Hızlan: Lonca pîri gerçek bir diva

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

CEMAL REŞİT REY SALONU. 4 Eylül Pazartesi. Saat 18.00. Dinleyiciler salonu doldurmuş. Sahnede kuyruklu siyah bir Steinway piyano. Bu sahnede operanın gelecekteki yıldızları belli olacak. Kulistekilerin heyecanı sanki benim kalbimde çırpıyor.

Jüri üyeleri ön sırada yerlerini alıyorlar. Leyla Gencer görününce olağanüstü bir alkış kopuyor, salondaki akustiği donduran bir uğultu.

Yabancı jüri üyelerinden birinin cümlesi o atmosferi özetliyor:

‘‘Başarılı bir opera temsilinin zaferini birlikte kutluyorlar sanki.’’

Ne kadar doğru. Çünkü divalar ebediyen sahneden inmezler. Bizim görüntü belleğimizde Donizetti operalarından biriyle yaşayacak.

Yapı Kredi Uluslararası Leyla Gencer Şan Yarışması'nın açılış törenindeyim.

Uluslarası tek gerçek divamız şimdi operanın yarınki yıldızlarını seçiyor, yetiştiriyor, destekliyor.

Jüri üyelerinin biyografilerini okuyunca tek cümle geliyor aklıma:

Böyle bir jüriyi ancak Leyla Gencer kurabilirdi. Ancak o çağırırsa gelirlerdi.

Dünya ses haritasına bir zamanlar onun sesiyle girmiştik, şimidi de adına yapılan yarışmayla.

Hepsi de ilerde onun gibi bir opera sanatçısı olmanın bedelini ödemeye hazırlanıyorlar. Sahnedeki zaferlerin ardında, piyano başında sabaha kadar çalışmanın rüyasını görerek.

Roma'da sevgili Mehmet Demirel'le birlikte Francesco Cilea'nın Adriana Lecouvreur operasını seyrediyoruz.

Opera, Comedie-Française aktristlerinden Adrienne Lecouvreur'ün hazin yaşamını anlatır. Zehirli menekşeleri koklarken sevgilisinin kollarında ölen sanatçıyı.

Mehmet Demirel'in yanında sonradan Roma Konservatuarı'nda şan öğrenimi yaptığını öğrendiğim Elizabeth adındı bir genç kız.

Durmadan Demirel'e bir şeyler anlatıyor, arada Leyla Gencer'in ve benim adım geçiyor.

Mesele sonradan anlaşılıyor.

Benim Türk olduğumu, Leyla Gencer'i tanıdığımı öğrenince, onu dinletmek için randevu almam ricasında bulunuyor.

Ben de Gencer'den rica ederek, onunu isteğini yerine getiriyorum.

Genç şancı operadaki yeteneğini, bilgisini bir mihenk taşına vurmak için çırpınıyor, onun da değişmez adı Leyla Gencer.

* * *

YIL 1959. Aylardan ekim. Yer Tepebaşı Dram Tiyatrosu.

Ankara'yı hayran bırakan sopranoyu görebilmkek için İstabullular erken satte kuyruğa girmişler.

Kulaktan kulağa yayılan bir söylenti: Leyla Gencer İstanbul'a geliyormuş.

Unutamayacağım, her Tosca'yı dinlediğimde mukayese edeceğim örnek bir icra.

Biz sonra nasıl davrandık? Yükselirken kanatlarını hep aşağıya çektik.

Onu bir kez dinledikten, seyrettikten sonra ona bağlılığın bir tutkuya dönüştüğünü farkederdiniz. Onun tutkusu sáridir, size geçer.

Tevekkeli Zeynep Oral, o çok sevdiğim kitabının adını 'Tutkunun Romanı Leyla Gencer' koymamış.

Ondan sonra ne zaman yurt dışına gitsem, Leylá Gencer'in plaklarını aradım, buldum, dinledim.

İtalya'da, girdiğim her müzik mağazasında, adını söylediğim anda bütün tezgáhtarlar seferber olurdu... Cencer...Cencer...Cencer... diye teláfuz ederek, bir ermişin gaipten sesini çıkarmanın güzelliğini yaşarlardı.

O anda ben de Türkiü, der, estetik milliyetçiliğin hazzını tadardım.

Yıllar sonra onunla başbaşa konuşurken, Türkiye'nin uzak kaldığı sesin acısını, burukluğunu hissettim. O söylemedi ama duygularını sezebiliyordum.

Leylá Gencer, bilgi cimrilerinden değil.

Bölüşmenin sevinicini bilen divalardan. Bencil olmayan diva.

Operanın yeni yıldızları dünyaya artık İstabul'dan yayılacak.

Dünya sahnelerinin gelecekteki divaları, beni Leyla Gencer seçti, diyerek övünecek.

İşte bu yarışmanın bize kazandırdığı uluslararası onur.

* * *

BEN bütün gün Leyla Gencer dinleyeceğim.

Yazarın Tüm Yazıları