Doğan Hızlan: Dört kafadarın Atina macerası

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Abdi İpekçi Barış Ödülü törenleri için Atina'ya gittiğimde, orada yaşayan iki doktor dost kazandım.

Yunanistan'ın önde gelen iki operatörü; Dr. Niko Apostolodis ve Dr. Pavlos Rahçopulos.

İkisi de İstanbul'da doğup büyümüşler, tıp öğrenimini İstanbul'da yapmışlar.

Ara Güler, iki doktor ve ben.

Konumuz İstanbul'du. Çocukluğumuzun, gençliğimizin İstanbul'u. Az kişinin yaşadığı bir şehir üzerine rengárenk anılar. Ortak dostların adları, portreleri.

Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen ve bitmemesini arzuladığım bir sohbet.

Konuşurken; birden Atina'nın tavernalarından, kahvelerinden Balık Pazarı'na geldik. Kilometrelerce yolu ne zaman, nasıl katettik? Cevabını merak etmediğimiz bir soru.

Onlar bizden fazla İstanbullu, özlemin yarattığı rüyalar şehri, onlar için çok daha fazla efsane.

Eski hocalarını, sınıf arkadaşlarını unutmamışlar ve zaman zaman da buluşup konuşuyorlar.

İstanbul öyle bir şehir ki; bir kez yaşayan bin kere onu hatırlıyor.

İkisinin de evinde Ara Güler'in büyütülmüş İstanbul fotoğrafları varmış.

İsabetli bir seçim. İstanbul demek Ara'nın siyah beyaz fotoğrafları demek.

***

KOLONAKİ semtindeki, DaCapo'da, Peros'da içtiğimiz bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı sürecek. Hepimiz o anda hem İstanbulluyuz hem de Atina'lı. Fiziksel sınırları ilk yudumda silip attık.

Yunanistan Başbakanı Simitis, AGİT zirvesinde, ‘‘Bize doğru yolu halklarımız gösterdi’’, diyor.

Şimdi gündemi halklar tayin etti, yıllardır politikacıların ördüğü direnç duvarını halklar yıktı.

Geçen sefer ödül törenine gittiğimde beni motele götüren taksi şoförü çat pat Rumca konuştuğumda olağanüstü yakınlık duymuştu, şimdi Atina'da kendimi çok daha rahat, ileride artacak dostluğa elimi uzatan biri olarak görmekten sevinç duyuyorum.

Orada yaşayanlar, İstanbul'u unutmadıkları gibi, iki ülkenin dostluğu için de her fırsatı kullanıyorlar, hatta fırsat yaratıyorlar. İnsandan insana kurulan gerçek saadet zinciri'ni halka halka yapmaktan zevk alıyorlar.

İki doktor da, dostluk köprüsü üzerinde duran iki temsilcimiz. Biz de bundan sonra onların buradaki temsilcisiyiz.

Bedenlere şifa verirken, yaşadıkları iki ülkenin ruh tedavisini de ihmal etmiyorlar.

Toplu gezilerde daima bir rehber vardır, olmasa da yaratılır.

Bizim rehberimiz de Leyla Tavşanoğlu idi.

Grubumuzu Kolonaki'ye götürürken, ha şuracıkta, demişti.

Baktı ki Ara Güler'le ben, İstanbullu iki muhallebi çocuğu, tıknefes olmaya başladık, taksi tavsiye etti. İyi ki etmiş, kilometrelerce gittikten sonra oraya varabildik.

Ne yazık ki, orada dostlarımızı beklerken acı (!) haberi aldık, rehberimiz yolu kaybetmiş.

Ara bana, bizim için bunun 'Uzun Yürüyüş' olduğunu söyledi. İkimiz için de bir rekor gerçekten.

Akşamleyin Dr.Pavlos, bizi saksılarla süslü küçük sokaklarda gezdirdi. Gün batmış, hüzün buraları işgal etmişti. Duyduğumuz gitar ve buzuki sesleri, bütün bunlara bir isyanın sese dönüşümüydü.

***

GECE yarısında Atina'da dostlar arasında Hacidakis'in bir bestesini Nana Muskuri'den dinliyorum:

‘‘Ay kırmızıdır’’ diye başlıyor, arkasından ''Ay yeşildir'' diyordu.

Nasıl bakarsanız ay öyledir bana göre.

Atina'da başka, İstanbul'da başka.



Yazarın Tüm Yazıları