Doğan Hızlan: Aşk romanlarının maratoncusu

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

BARBARA CARTLAND furyasının içinde yaşamış yayıncılardan biriyim.

Altın Kitaplar Yayınevi'nin yönetmenliğini yaptığım sırada, sayısını hatırlayamayacağım kadar Barbara Cartland romanları yayınlamıştık.

Altın Kitaplar'ın sahiplerinden sevgili Dr.Turhan Bozkurt'a itiraz edecek olsam, bana daima şunu derdi:

‘‘Senin istediğin kitapları yayınlayabilmek için istemediğin bu kitapları yayınlamak zorundayız.’’

Nedense çoğumuzda bir saplantı vardır. Başkalarının okuduğu bazı kitaplara burun kıvırırız. Beğenmediğimiz, hafif gördüğümüz kitapların yazarlarını da, okurlarını da küçümseriz.

Barbara Cartland da taşlanan pembe şeytanların simgesiydi.

Çok geç anlarız ki, insanların dünyasında pembe romanlara da yer bulunur.

Filmiyle, müziğiyle áşıklarda iz bırakan, aşksızları aşka davet eden Aşk Hikáyesi ile Barbara Cartland'ın romanları arasında kalite bakımından çok fark görmüyorum.

Ne var ki, Aşk Hikáyesi'nde kız kanserden ölüyordu.

Oysa onun romanlarında hep mutlu sona koştu áşıklar.

Kahramanlarının başından geçen serüvenler, zaman zaman mitoloji öykülerine taş çıkartacak kadar karmaşık ve inandırıcılıktan uzaktı.

Vuslat, şehvete düşkün áşıkların varmak istedikleri noktadır. Cartland'ın romantizminde doğrusu gerçekçilik payı oldukça yüksekti.

723 kitap yazmış, 36 dile çevrilmiş, 1 milyar adet satmış.

Sanırım 723 rakamının yarısından fazlası Türkiye'de yayınlandı.

On yılı aşkın bir süredir, artık Türkiye'de yayınlanmıyor da, okunmuyor da. Bence bu, Türk okurunun bu tür kitapları aşmasından çok, televizyonların pembe rengi almasından kaynaklanıyor.

Fotoğraflarını görenler, romandaki süslü anlatımın, ihtişamın bu kişilikle uyum içinde olduğunu anlarlardı.

Barbara Cartland İstanbul'a da gelmişti. Onun o hareketli görünümüne karşılık, uslu ve sanırım analarının sözünden çıkmayan iki oğlunu da beraberinde getirmişti.

Romanlarının bir özelliği; insanların asaletteki eşitliğiydi.

Bir soylu ile halktan bir kız birleşemezlerdi.

Romanın başında kız sıradan bir kahraman gibi görünür, sonradan onun da soylu bir aileden geldiği ortaya çıkardı.

Kızcağız ya kaçırılmış, ya asil babasını kaybetmiş, bu yüzden de asalet çemberinin dışına düşmüştü.

Hata romanın sonunda düzeltilirdi.

FLÜTÜ POPÜLER

KILAN ADAM

JEAN PIERRE-RAMPAL, 78 yaşında öldü. Flütünü çok dinledim ve dinlemekteyim.

İstanbul Müzik Festivali'ne de gelmişti. Türk dinleyicisinin yakından tanıdığı bir usta, bir virtüoz.

Tek bir enstrümanla bütünleşen icracılar vardır. Rampal, bunlardan biriydi.

Çok plak yapan müzikçilerin başında geliyordu.

İstanbul'da da altın flütünü üflemişti.

Ünlü Paris Nefesliler Beşlisi'ni kurdu. Onlarla flüt edebiyatının en güzel eserlerini seslendirdi.

Bach'ın flüt sonatları icrasını çok över eleştirmenler.

Flütün klasik müzik dışındaki tınısını da ondan dinledik.

* * *

MÜZİKÇİLER şanslı insanlardır.

Çaldıkları parçalar her zaman odamızda yankılanır. Böylece onlar ebediyete kadar bizimledir.

Yazarın Tüm Yazıları