DNA’nızı koruyun

Hayatın şifreleri, DNA’nıza yerleştirilmiştir. Var oluşun kaynağı, hücrelerinizin içindeki DNA’da gizlidir.

Bu minik yapı, her gün vücudunuzda tekrarlayan milyarlarca hücre bölünmesini tıkır tıkır yürütmekte, ihtiyaç duyduğunuz hormonların, proteinlerin ve diğer yapı taşlarının üretimini denetlemekte, bakım onarım gibi hücresel fonksiyonları yerine getirmekte, kısacası size hayat vermektedir. Eğer DNA’nızın yapısı bozulursa, işiniz zorlaşacaktır.

Sizi her gün biraz daha yaşlandıran “zaman”, DNA’nızın işini zaten zorlaştırıyor. Çünkü DNA’nız da sizin gibi yaşlanıyor, iç ve dış etkilerden zarar görmeye başlıyor. 20’li yaşların ortasına ulaştığınızda, DNA’daki bu tür zararlar daha da belirginleşiyor. Oysa yaşamınızı sağlıkla sürdürebilmeniz için hücrelerinizin bölünmesi ve bu bölünme esnasında DNA’nızın kendisini sıfır hatayla kopyalaması gerekiyor.

Hatalı kopya hasta ediyor

Eğer herhangi bir şekilde DNA’nın yapısı bozulursa, kopyalama işlemi hatalı olmaya, aksamaya başlıyor. Doğal yaşlanma nedeniyle zaten yıpranan DNA’nız yaşınız 50’leri geçti mi bu zararlara iyice hassas hale geliyor. Kırılganlaşıyor, yapısal değişimlere karşı hassaslaşıyor.

İşte bu nedenle daha çocukluk, gençlik yaşlarından itibaren hücreleri DNA’ya zarar verebilecek dış etkenlerden korumak gerekiyor. Güneş ışınlarından sigaraya, egzoz dumanlarından kimyasal kanserojenlere, radyasyondan bazı virüslere kadar pek çok şey, DNA’nın yapısını bozabiliyor.

Ne yapmalı?

Özetle sağlıklı kalabilmek için, DNA’nın bütünlüğünü korumak çok önemli. DNA’nın bütünlüğünü korumak söz konusu olduğunda da akla ilk önce folik asit geliyor.
Folik asit, B grubu vitaminlerden biri. Bedenimiz bu maddeyi kendisi üretemiyor. Onu, bedeninize yiyip içeceklerle kazandırmamız gerekiyor. Hatta imkân varsa, zaman zaman kanda folik asit miktarını belirlemek ve folik asit desteklerinden faydalanmak gerekiyor.

Folik asit nelerde var?

Folik asidin en çok bulunduğu yiyeceklerin başında ıspanak, marul, domates, patates gibi sebzeler geliyor. Ayrıca tahıl ürünlerinde, mesela buğdayda ve birçok meyvede folik asit var. Yağlı tohumlarda, örneğin ceviz ve ay çekirdeğinde de folik asit bol miktarda bulunuyor. Kısacası ucuz ve ulaşılabilir yiyeceklerin çoğu güvenilir birer folik asit kaynağı.
Erişkin bir insanın her gün 0,4 mg civarında folik asit alması gerekiyor. Bu miktar, hamilelik döneminde 0,6 mg’a yükseliyor. Çünkü bebeğin folik asit ihtiyacını da anne karşılıyor.

Eğer sağlıklı beslenen biriyseniz, bu miktarı yiyip içeceklerle kolayca kazanabiliyorsunuz ama dengesiz beslenmenin yaygınlaşmasıyla birlikte folik asit noksanlığı da önemli bir sorun haline gelmiş gibi görünüyor.

Özellikle alkol tüketiminin yaygınlaşması, fast food beslenme nedeniyle sebze, meyve ve tam tahılların eskisinden daha az yenmesi, folik asit eksikliğini kolaylaştırıyor. Böyle durumlarda folik asidin mutlaka hazır destekler şeklinde bedene kazandırılması gerekiyor.

Kimlerin riski daha fazla

Bedenimizin ihtiyaç duyduğu kadar folik asidi ona mutlaka kazandırmak zorundayız. Folik asit eksikliği özellikle koroner kalp hastalığı riski yüksek olanlar, ailesinde kalın bağırsak, meme kanseri yaygın olanlar, bunama, Alzheimer hastalığı ve depresyon gibi genetik mirası bulunanlarda daha da önemli. Sık ve yoğun alkol tüketenlerin de folik asit eksikliği yönünden uyanık olmaları gerekiyor.
Önemli bir nokta daha var. Kadın hastalıkları uzmanları, özellikle önceki hamileliklerinde nöral tüp bozukluğu görülen kadınların folik asit eksikliği yönünden doktorlarıyla görüşmeleri gerektiğini belirtiyorlar. Çünkü tekrar hamile kaldıklarında kullanacakları folik asit desteği, onların sağlıksız bebek doğurma şanssızlıklarını tamamen engelleyebiliyor.

Ağrı kesicileri dikkatli kullanın

Eklem ve kas ağrılarında ya da baş ağrısı, bel ağrısı gibi sorunlarda sık kullandığımız ağrı kesicilerin çoğu karaciğer ve böbreğe ciddi zararlar verebiliyor. Özellikle “asitominofen” ve “aspirin” içeren ağrı kesiciler karaciğer için toksik olabiliyor.

Bilhassa asitominofen içeren ağrı kesiciler, bu konuda yüksek riskli ilaçlar grubunda kabul ediliyor. Birden bire ortaya çıkan karaciğer yetmezliği olgularının çoğundan bu ağrı kesicinin sorumlu olduğunu gösteren güvenilir bulgular var.

2005 tarihli bir araştırma, Amerika’da hastaneye yatırılan akut karaciğer yetmezliği olguların yüzde 42’sinden asetominofenin sorumlu olduğunu gösteriyor. Amerikan Besin ve İlaç Dairesi (FDA), asitominofen ihtiva eden bazı ağrı kesicilerin (özellikle Tylenol) karaciğer yetmezliğine yol açtığı konusunda yeni bir uyarı yayınladı.

Ağrı kesicilerin oluşturabileceği bu tür zararlardan uzak durmak istiyorsanız, doktorunuza sormadan bu ve benzeri ilaçları kullanmayın. Kullanmak zorunda kalırsanız, en düşük dozla yetinmeye çalışın. Özellikle asetominofen ve parasetamol kullanıyorsanız, bunları kesinlikle alkolle birlikte içmeyin.
DR. EVREN ALTINEL

Menopozda hormon tedavisi faydalı mı

Östrojen, sıkıntılı menopoz arazları olan sıcak basması ve gece terlemelerinin hâlâ en etkili ilacıdır. Aynı zamanda vajinada kuruluk, kaşıntı, ilişkide yanma ve acı gibi durumlara da faydalıdır. Günümüzde ise menopoz arazları için önlem ve tedavi amaçlı uzun süreli hormon kullanımı tavsiye edilmemektedir. Kısa süreli verildiğinde ise şu durumlar için kısmi bir korunma sağladığı bildirilmektedir:
Kemik erimesi: Araştırmalar, menopoz sonrası oluşan kemik erimelerinde östrojenin önleyici olduğunu göstermiştir. Kemik erimesine bağlı kalça kırıklarında azalma sağlanabilir.

Kolorektal kanser: Yine araştırmalarda hormon tedavisinin kalın barsak-rektum kanseri riskini azalttığı gösterilmiştir.
Kalp hastalığı: Menopoz olduğunda erken başlanıp kısa süreli kullanılan östrojenin kalp hastalığı riskini azalttığına dair veriler bulunmaktadır.
DR. ERHAN CANKAT
Yazarın Tüm Yazıları