Devrim 28 Mayıs günü başlamıştı

GEÇEN yılın 1 Haziran günü, 20 Türk hukukçusu Strasbourg Havaalanı’na inerken bu ziyaretin ne gibi sonuçlar vereceğini pek az insan tahmin edebiliyordu.

Bu 20 Türk hukukçusu, Yargıtay üyesiydi.

Ama ortak bir özellikleri vardı.

İKİ DAİRE

Hepsi de Yargıtay 8’inci ve 9’uncu dairelerinde görevliydi.

Niye ötekiler değil de sadece bu iki daire.

Bu iki daire, Türk düşünce ve siyaset hayatı açısından çok önemli iki karara bakıyordu.

Dokuzuncu Daire, o günlerde henüz karara bağlanmamış olan Leyla Zana ve arkadaşlarının davasıyla ilgileniyordu.

Sekizinci Daire’nin elindeki karar ise meşhur 312’nci maddeyle ilgiliydi.

Yani geçen hafta sonunda Türkiye’nin gündemine yerleşen o çok önemli ‘laiklikle’ ilgili karara götüren süreçte en etkili daire.

Yargıtay üyeleri, Strasbourg’da dört gün kaldılar.

Bu dört gün boyunca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ile ortak bir çalışma yaptılar.

Aslında bu, Türk hukukçuların AİHM ile ilk teması değildi.

Çünkü Strasbourg ziyaretinden üç gün önce, tam tarihiyle 28 Mayıs günü AİHM’den bir heyet Ankara’daydı.

İlk görüşmeler ve çalışmalar Ankara’da başlamıştı.

Bu programı İsveç hükümeti organize etmişti.

Yargıtay heyetinin, AİHM Başkanı ve üyeleriyle yaptığı görüşmelerde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) düşünce özgürlüğü (özellikle 312. madde), adil yargılanma, savunma hakkı ve işkenceyi yasaklayan maddelerine ilişkin değerlendirmeler yapıldı. AİHM’nin bu maddelere atıfta bulunduğu örnek kararları tartışıldı.

HEDEF TEK HUKUK

Bana Strasbourg’dan gelen bilgilere göre, AİHM temsilcileri, ‘Sizin böyle ileri düzeyde kararlarınız olduğunu bilmiyorduk’ diyerek şaşkınlıklarını dile getirmişler.

Yargıtay kararlarının AİHM’ye iletilmesi ve hukuki konularda işbirliği kararı alınmış.

AİHM yetkilileri, ellerindeki dosya sayısının 50 bine yükselmesinden şikáyet ederek, ‘Ortak bir hukuk oluşması halinde, davaların azalacağını düşünüyoruz. Bizim hedefimiz tek bir hukuk oluşturmak’ demişler.

HEZİMET VE ZAFER

Geçen yaz başında gerçekleşen bu ziyareti aktarmamın önemli bir nedeni var.

Yargıtay Ceza Kurulu’nun, Milli Gazete’nin bir yazarının yazdığı yazı nedeniyle verdiği karar büyük tartışma yarattı.

Bazıları bu kararın Türkiye’de laikliğe vurulan en büyük darbelerden biri olduğu yorumuna kadar gitti.

Buna karşılık İslamcı çizgideki bazı yayın organları da bunu bir ‘zafer’ olarak sundular.

Ortada bir zafer varsa, bu ‘dincilerin’ değil, Türkiye’de düşünce özgürlüğünü savunanların zaferiydi.

Ama bu kararı böyle sunmak, benim yıllardır savunduğum görüşü yine ispatlıyor.

Türkiye, bazı sorunlarını çözerken, bir kesimde ‘hezimet’, öteki kesimde ‘zafer’ duygusu yaratırsa, bu bir çözüm olmuyor.

Tam aksine başka sorunların başlamasına yol açıyor.

Bu olayda beni en çok şaşırtan görüş, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan geldi.

Bazı CHP’liler gibi onun da bu kararı ‘laikliğe vurulmuş bir darbe’ olarak değerlendireceğini beklerken, Baykal aynı benim gibi bunu, ‘düşünce özgürlüğü’ yolunda atılmış bir adım olarak gördü.

Yargıtay üyelerinin laiklik konusundaki hassasiyetlerinden şüphe etmemiz için hiçbir neden yok.

Yargıtay’ın kararı, Türkiye’nin AB müzakere sürecinde attığı en önemli hukuki adımlardan biridir.

ÖNCÜ YARGI

Arkasında yukarıda anlattığım görüşmelerin payı vardır.

Anlayacağınız, hukukçular 3 Ekim’i beklemeden müzakere sürecini başlatmışlar.
Yazarın Tüm Yazıları