Demirel, son kez uyarıyor

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, DSP azınlık hükümetinin güvenoyu almasından sonra ortaya çıkan siyasi iklimi nasıl değerlendiriyor?

Demirel, ‘‘Yumuşak...’’ diye söze girdikten sonra ekliyor:

‘‘Gerginlik, tansiyon bir hayli sönmüştür...’’

Cumhurbaşkanı, hükümetin kurulup siyasi belirsizliğin aşılmasının ardından önümüzdeki döneme ilişkin beklentisini şu sözlerle anlatıyor:

‘‘Önümüzdeki üç ayı sükûnet içinde götürmeliyiz. Türkiye sükûnet içinde iyi bir seçim yapabilmelidir. Artık önümüze, ileriye bakacağız.’’

Cumhurbaşkanı, DSP azınlık hükümetine nasıl bakıyor?

Demirel, ‘‘Azınlık hükümetlerinin avantajları da vardır, dezavantajları da... Bir kere tek parti hükümetinin karar alma sıkıntısı olmaz. Bu önemli bir avantajdır. Kolay karar alırlar’’ diye konuşuyor.

* * *

Cumhurbaşkanı, bu avantajın hükümetin ‘‘en önemli önceliği’’ olarak gördüğü ekonomik konularda işini kolaylaştıracağı görüşünde:

‘‘Mali meselelerde alınacak kararlar var. Parlamento bu hükümete biraz yardımcı olursa, bankalar yasasının çıkması büyük rahatlama getirecektir.’’

Demirel, ‘‘Türkiye bu ekonomik sıkıntının içinden çıkacaktır. Paniğe gerek yok’’ dedikten sonra devam ediyor:

‘‘Ekonomik kriz değil, ekonomik sorunlar vardır. Bakın Türkiye'nin 1998'de ödenmemiş borcu yoktur. 1998'de, 1997 yılındaki kadar otomobil üretilmiştir. Türk ekonomisinin gücünü azımsamayın. Türkiye krize gitmez, kendimiz sokmazsak başka...’’

Demirel, ardından ‘‘Hükümet de ekonomik durumu önemsiyor’’ diyerek, Ecevit'le bakışlarındaki paralellikten dolayı memnuniyetini kayda geçiriyor.

Cumhurbaşkanı, yerel seçimlere nasıl bakıyor?

Merkezdeki partilerin büyük merkezlerde kıyasıya bir rekabete girmeleri, bir kez daha Fazilet Partisi'nin önünü açmayacak mı?

Örneğin, Anakara'da ANAP, DSP ve CHP'nin güçlü adaylarının mücadelesi FP'li Melih Gökçek'i ikince kez belediye başkanlığına taşımaz mı?

Demirel, ‘‘Öyle olabilir’’ diyerek, bu ihtimali önemsiyor.

Ancak Demirel'e göre, mesele, FP ya da başka partinin kazanması değil:

‘‘Oylar partiler arasında bölününce, yüzde 20-21 alan bir aday aradan çıkabilir. Oysa ben istiyorum ki, koskocaman Ankara'nın belediye başkanını Ankaralıların en az yüzde ellisi seçsin. Yüzde 23'le belediye başkanı seçiliyor ve 'Ben halkın tümünü temsil ediyorum' diyor. Oysa diğer yüzde 75'lik çoğunluk 'Ben ona oy vermedim ki' diyor. Kendi kendimizi aldatmayalım.’’

* * *

Ve Demirel, bir kez daha uyarıyor:

‘‘Bunun çözümü iki turlu seçimdir. Bir belediye başkanı, halkın en az yarısının desteğini arkasına almalıdır. Bu, halkı idareye yaklaştıran bir şey olur. Belediye başkanının gücü de farklı olur.’’

Demirel'e göre, iki turlu seçimin bir diğer yararı da şurada:

‘‘İki turlu seçim, insanları birbirine yaklaştırır. Vatandaş önce kendi partisinin adayına oy verir. Kendi adayı kazanamayınca başka partiden birine de pekala oy verebileceğini görür. Bu, siyasi partilerin toplumu parçalayıcı etkisini ortadan kaldırır, insanları birbirine yaklaştırır.’’

Demirel, bu kez olmasa da Türkiye'nin günün birinde muhakkak bu iki turlu seçime karar vereceği görüşünde:

‘‘Nasılsa bir gün bu olacaktır. Bu mesele Türkiye için güncelliğini yitirmeyecektir. Ben bunları bir siyasi amaç için söylemiyorum. Ben 50 sene devlet hizmetinde bulunmuş biri olarak ülkemin iyiliği için söylüyorum.’’



Yazarın Tüm Yazıları