Cumhuriyet’in ilk erotikleri

Bu hafta size Bin Bir Buse adlı erotik bir derginin yazılarından oluşan bir kitaptan söz edeceğim.

Dergi 1923-1924 İstanbul’undan söz ediyor.

Elbette erotizm zaman zaman biraz pornoya kayıyor. Her zaman bu iki kavram birbirlerinin alanına tecavüz eder.

Ben; ‘eskiden insanlar böyle değildi,’ diye ahlak konusunda fetva verenlere çok gülerim. Bugün ahlak bozuldu diyenler, dünün cinsellik tarihini, toplumsal değişmeleri bilmeyenlerdir.

Belki bu yazıları okuyunca, ‘Canım, kadın-erkek ilişkileri bir zarafet içindeymiş, müstehcenlik yokmuş’ derseniz, satır aralarını anlamadınız demektir. Çünkü bütün öyküler, aldatma, aldatılma, baştan çıkarma üzerinedir.

Bu günün şeffaf yaşamını düşündüğünüzde, kapalı kapılar, kafes ardında vuku bulan münasebetlerden bugün çok daha ahlaki bir tavır içinde olduğumuz kanaatine varabilirsiniz.

Evli kadın, evli erkek kavramına buradaki özgür bakışın da, yayınlandığı tarihi düşündüğünüzde çok daha ileri safhalarda olduğunu fark edeceksiniz.

Büyük aileler sözü her zaman geçmişimizde konaklarda yaşananlara bir göndermedir. Hep ailevi terbiyeden, birbirine saygıdan söz edilen mabet mertebesinde anlatılır konaklar. Oysa orada, şehvetin kol gezdiğini tarihlerden, hele bu dergiden iyice öğreniyoruz.

Sözgelimi, kırk yaşlarında dul bir hanımın kendine koca arayışı için hizmetçisine önerdiği yöntemleri şaşırarak okuyacaksınız.

Erkeklerin kadınlara yaklaşımında birer cinsel obje olarak baktıkları, derginin özelliğinden midir yoksa tarihi bir gerçek midir, okuduktan sonra karar vereceksiniz.

Bir busenin değerli olduğu, ama unutmayalım her şeyin böyle başladığı bir dönemden bugüne geldiğinizde, ne düşünürsünüz?

Yakışıklı ve mağrur Şefik Bey, bir kadını takibe alır, bir köşede onu kuşatır, kadın davetini kabul eder, hızlı adımlarla bekar odasına çıkarlar.

Zaten dergi de yakışıklı erkekleri hep, ‘dayanılması mümkün olmayan’ olarak çizer. Böyle olunca da kadınların iradelerini kaybetmeleri olağandır. Anlayacağınız iki tarafta da pek kabahat yoktur. Bedenler birleşince de, ‘Vücudu sarsan titremeler’le kendinden geçerler.

Irvin Cemil Schick, Sunuş’ta nostaljik namus anlayışımızı yalanlayan belgeler sunuyor.

Sanıldığı gibi, Batı’yla temastan önce, herkesin saf ve masum olduğu iddiasına kanmayın, 18. yüzyıldan itibaren böyle şeylerin başladığına inanmayın, Ahmed Refik, daha 16. yüzyılda skandalları önlemek için resmi uyarılar yayınlandığından söz ediyor: ‘Osmanlı döneminde cinselliğin sanıldığı kadar bastırılmış olmadığının bir başka kanıtı da erotik edebiyattır.

Örneklerden görüldüğü gibi Osmanlılar, imparatorluğun en parlak dönemlerinde bile, cinsel konuların bazen son derece müstehcen olabilen bir üslupla ele alındığı edebi eserlere yabancı değillerdi.’

Schick
yazısına; Zafer Toprak’ın müstehcen eserler külliyatı hakkında söylediklerinden bir bölümü alıyor: ‘Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e müstehcen avam edebiyatımız bir toplumsal dönüşüm edebiyatıdır. Bu tür edebiyatta içerik biçime baskın çıkar. Genelinde içerik bilinçaltına itilmiş özlemlerin ifadesidir. Müstehcenlik özgürlüğün bir tür dışa vurumudur.’

Erotik hikáyelerin çoğunun kahramanı olmak isteriz, ama ikiyüzlülükle bunu söyleyemeyiz.

Nitekim, Schick’in dediği gibi medreseli álimler ‘bahnameler’ yazarken ileriki dönemde birçok kişinin Mehmed Rauf’a Bir Zanbağın Hikayesi yüzünden saldırması ikiyüzlülüktür.

‘İşte Bin Bir Buse -kanun dışı- olduğundan nikáhsız olarak ve hatta zina hallerinde bile kadınların tensel gereksinimlerinin karşılanmasının meşru olduğunu sonuna kadar savunmaktadır.’

Küçük hikayeleri, hikayecikleri okuduğumuzda bugün belki bunları konuşmalar açısından tuhaf bulabilir genç kuşaklar. Ama çoğunun bir aşk romanından diyaloglar öneminde olduğunu bilmelerini isterim.

Kadın Coğrafyası’nda kadının bütün kıtalardan daha zor anlaşılacağı, ‘Neden Belli?’de hafif meşrep evli kadınların birçok cinsel kaçamakların suçunu evin beyi önünde hizmetçilere yüklediği, ‘Aşk Dersi’nde kadının daima erkeği kandırabileceği gerçeği sergilenmektedir.

Evin masum bilinen küçük hanımlarının, eve gelen bütün yakışıklı erkekleri elinden geçirdiği ‘Kurt mu koyun mu?’da anlatılır. İçindeki çizgiler de herhalde erotik karikatürlerin ilgi çekici örneklerinden sayılabilir.

Kocası uzak iş gezilerine çıkan Feriha ne yapsın? ‘Kitap okumak, iş işlemek, piyano çalmak, bahçede dolaşmakla biter tükenir bir şey değil ki.

Günler geçmiyor, geceler ise hiç. İlk gençliğini yaşayan kayınbiraderi Necmi’nin çekiciliğine dayanamıyor.

İroniye, belki de ironik dramlara çok rastlarsınız bu öykülerde.

Senai Bey’in, eşiŞadiye’nin onun ancak otuz dördüncü aşığı olduğunu öğrendiğinizde ne yapacaksınız?

Evet, biz de derginin kapağındaki tanıtım yazısını alalım yazımıza:

‘Bin Bir Buse / En Şen, En Şuh Hikáyeler’

Gerçekten de öyle.

Buse, şimdi ne kadar masum geliyor değil mi? Dergiyi okuyunca birçok şeyin buseden başladığını göreceksiniz.

Okuması şen ve öğretici bir kitap.

Bin Bir Buse

1923-1924 İstanbul’undan Erotik Bir Dergi

Sunuş Irvin Cemil SchickHazırlayan: Ömer Türkoğlu

Kitap Yayınevi.


Kitaptan

İTİRAF

Annesi ‘Nen var Şükufe?’ diye sordu.

‘Ah anneciğim, dün akşam Aliye Hanımefendi’nin çayında büyük bir divanelik ettim. Fakat anlatmaya cesaret edemeyeceğim.’

‘Aman titriyorsun kızım. Hadi söyle bakayım. Bilirsin ki anacığın seni çok sever ve sana iyi şeyler nasihat eder.’

‘Anneciğim, hani bankadaki Akif Bey yok mu? Ona kendimi ağzımdan öptürdüm.’

‘Ey peki... Madem ki bunun fena olduğunu biliyordun, bu buseyi niçin kabul ettin de kaçmadın?..’

‘Ne yapayım anneciğim. Beni kollarının arasında tutuyordu.’

‘Allah Allah. hiçin kollarının arasında tutuyordu?’

‘A, anne, çırpınıyordum da onun için.’

‘Nasıl, çırpınıyor muydun?.. Aman yavrum niçin çırpınıyordun?..’

‘Kanepenin üzerine yatırdı, beni dünyaya getirmek için babamla senin ne yaptığınızı öğrenmek istiyordu da onun için...’

Kitaptan

KADIN COĞRAFYASI


‘Bir kadının vücudundaki burunları, şibh-i cezirleri (yarımada), deltaları ve limanları huzurunuzda tafsilatıyla (tüm detaylarıyla) tersim (resmetme, çizme) etmeye cesaret edemem... Mesela her şeyi bırakıp, yalnız kadınların en şayan-ı perestiş (tapınmaya değer) bir hazine-i vücudları olan ve tıpkı iki bürkán-i zirve (yanardağ zirvesi) iráe (gösterme) eden yavru küreleri göz önüne getirelim... Bu iki kürenin arasındaki medhal (giriş, girecek yer), dünyanın, kainatın en yegane, en latif bir limanı değil midir?.. Bir liman ki, bütün erkek dudakları, hayattan kaçarak huzur, zevk ve saadet aramak için her gün, her saat ve her an ziyaret ve iltica etmektedirler...’


DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Abdalın Bir Günü Mehmed Uzun İthaki

İstanbul’da Bienal Sibel Yardımcı İletişim

Kader Ortakları Jeffrey Archer Altın Kitaplar

Amma da Acayip Dünya T. Kakınch Kuraldışı & Aykırı Yayıncılık

Cumhuriyet çocuğu Nihal Yeğinobalı Doğan
Yazarın Tüm Yazıları