Çok mu ütopik?

Ben, babamı evimizin önünde, 1979 yılının son günü saat 07.30 civarında, bomboş bir caddede karşıdan karşıya geçerken kaybettim.

Duraktan kalkan bir otobüs -o nasıl bir hızsa- babama çarptı.

Ve onu bizden aldı...

Öyle bir sesti ki o, hiç gitmiyor kulaklarımdan.

Annemle pencereye koştuk, babamı dört kişi bir arabaya taşıyordu.

O, babamı son görüşüm oldu.

Asfaltı büyük bir kan gölü kaplamıştı.

Ve cadde bomboştu.

*

Cenazenin ardından annem, başka bir şehirde yaşayan kız kardeşimin yanına gitti, ben de Ankara’ya okuluma.

Tam beş yıl evimize dönemedik.

Dönmek istemedik.

Ben hálá depresyon ve panik atak tedavisi görüyorum, annem ise yaşamını yitirdiği 2007 yılına kadar depresyon tedavisi gördü.

Yıllar geçti.

2001 yılında 12 yıl yaşadığım Londra’dan İrlandalı eşimle birlikte Türkiye’ye kesin dönüş yaptık.

Sadece ben ülkemi özledim diye.

Ama öyle bir özlem ki, Türkiye’ye her gelişimde havaalanındaki, "Türkiye’ye Hoş Geldiniz" yazısını görünce boğazım düğümlenir, gözlerim dolar, hıçkıra hıçkıra ağlamak gelirdi içimden.

Ve dünyanın çeşitli yerlerinde Türklere denk geldiğimde sarılmak, gülmek, coşmak, Türkçe konuşmak, Türkçe espriler yapmak...

2001 yılından beri Ankara’da yaşıyoruz.

Geçen gün Çankaya’da, Atakule önündeki kavşakta eşim, bir bana baktı, bir de deli gibi yanımızdan geçip giden arabalara ve dedi ki:

"Şimdi anlıyorum trafikten neden bu kadar çok korktuğunu... Ben de korkuyorum!"

Sevgili Ayşe, biliyorum bu ülkenin pek çok sorunu var ama lütfen trafik meselesini yazmaya devam et.

Hep gündemde tut. Dikkatleri çek. Kampanyalar yapılsın, gençler, çocuklar bilgilendirilsin.

Ve lütfen, lütfen, lütfen cezalar ağırlaştırılsın.

Kimse ama kimse benim güzel babam gibi, Cüneyt Koryürek gibi, Ercan Arıklı gibi ve daha niceleri gibi, pisi pisine can vermesin!

(Rana M.)

SİZ VARSANIZ BEN DE VARIM

Selam Rana. ..

Yazdıklarını okuyunca fena oldum. Baban da, o otobüs de, çarpma anı da, onu taşıyan dört kişi de, yoldaki kan gölü de gözümün önüne geldi...

Allah rahmet eylesin.

Söylediğin şeyler beni düşündürdü de...

Ben emniyet kemeri takmayan biriydim. Hálá da sevmem. Beni kısıtlayan her şeye sinir oluyorum. Ama gel gör ki, takıyorum artık. Çünkü Dubai’de şart.

Başka şansım yok.

Sarı ışık mı gördüm? Frene basıyorum. Kırmızıda? Öldürsen geçmem! Canım mı istiyor? Yoo, ben basıp geçmek isterim, polis filan da yok ama kameralar yakalıyor, anında flaşlar patlıyor. O flaş, suratında çok fazla patlarsa, "Hadi sana eyvallah!" diyorlar, sınır dışı ediyorlar.

Bir kadeh bile içki içsem araba kullanmıyorum, taksiyle gidiyorum. Anlayacağın, benim gibi "kural tanımaz" bir kadını bu hale getirdiler!

Demek ki, trafik cezalarını ağırlaştırırsan oluyor.

Hem de bal gibi...

*

Sevgili Rana...

Gönül ister ki, senin gibi düşünenlerle birlikte bu trafik işine el atalım, o kadar ses çıkaralım, o kadar patırtı koparalım ki, "Yeter bu manyaklardan çektiğimiz!" desinler, cezaları ağırlaştırsınlar.

Trafikte hiçbir şeyi iplemeyen bütün "ağır abi"ler, eşek gibi kurallara uysun. Emniyet kemeri takmayan bir tek insan kalmasın, şehir içinde belli hız sınırını aşan, kırmızıda geçen hayatından bezsin.

Ya inanılmaz paralar ödesinler ya da üç kere bu haltı yediler mi, sonsuza kadar ehliyetlerine "Elveda" desinler.

Böyle hayallerim var ama ben tek başıma bir halta yaramam. Bana siz gerekiyorsunuz...

Ama şu da var; ne zaman trafikle ilgili bir şey yazsam, fark ediyorum ki, insanlara sıkıcı geliyor.

Müşteri kaçıyor.

"Bildiğimiz terane, bu ülke böyle..." diyorlar.

Türkçesi, siz benimle olmazsanız, ben bir şey yapamam.

Bana bu işe gönül koyacak insanlar lazım.

Kadınlar, adamlar, tuturuk insanlar...

Trafik canavarlarına karşı, trafik melekleri...

Eylem yapalım. Bir yıl boyunca haftada bir gün mesela. Yüzlerce insan. Her hafta başka bir yolu kapatalım. Arıza olalım. Sorun yaratalım...

Dikkat böyle çekilir. Anlıyor musun?

Siz, ben, Cüneyt Koryürek’in oğlu, Ercan Arıklı’nın akrabaları yetmiyor.

Daha fazlası gerekiyor.

"Örgütlenebiliriz" derseniz, ben varım.

Bu bok trafik kazaları yüzünden o kadar çok insan ölüyor ki, keşke elimizden bir şeyler gelse.

Yakınlarını trafik kazasında kaybetmişleri bir araya toparlayabilir miyiz?

Becerebilir miyiz? Ortak bir ses oluşturabilir miyiz?

Hiç kolay değil.

Birkaç Türk bir araya gelince kavga etmeye başlayan bir milletiz.

Düşün, tekrar konuşalım.

Ama söylüyorum sen ve senin gibi insanlar varsa, ben de varım.

Öptüm. (Ayşe)

HAMİŞ: Yazıyı bir daha okudum da... Dokuz yıl önce Boray Uras, Bağdat Caddesi’nde bir otomobilin çarpması sonucu hayatını kaybeden kızı Selin Uras ve kızının nişanlısı Erdem Celasun için Ankara’ya yürümüştü de, yine suçlular gereken cezalarını bulamamıştı. Ütopik düşünüyorum belki ama büyük hareketler küçük kıvılcımlardan doğmaz mı? Ne dersiniz?
Yazarın Tüm Yazıları