Çekilecek bir acı varsa çekmeliyiz

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Türk hükümetinin aldığı kararlara karşı Alman Dışişleri Bakanı Kinkel'in yorumu şöyle: ‘‘Üzücü, yanlış ve temelsiz.’’

Yunanistan'dan farklı bir şey beklemiyorduk. Onlar bu kararları ‘‘Sorumsuzluk’’ olarak niteliyorlar.

Dün akşamüzeri saatlerinde Dışişleri Bakanlığı'nın üst düzey bir bürokratına bu yorumlarla ilgili değerlendirmesini soruyorum:

‘‘Tepkiye tepki’’ cevabını veriyor.

Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler bir kısırdöngüye girdi.

AMBARGO MU

Hükümetin tepkisini anlıyoruz. Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı haksızlığa sert bir cevap vermek gerekiyordu.

Ancak bu cevabın ölçüsü nereye kadar gidecek? Bunun ölçüsünü çok iyi tayin etmek gerekiyor.

Mesela ekonomik ambargo?

Dün Ankara kulislerinde, hükümetin Avrupa Birliği ülkelerine karşı ekonomik ambargo uygulanmasını tartıştığı söylentileri dolaşıyordu.

Serbest ekonomilerde böyle bir şey mümkün mü?

Siz vatandaşınıza, BMW veya Rover araba alma diyebilir misiniz?

Hayır.

Büyük ölçüde Avrupa ekonomilerine entegre olmuş ekonominizi, bir anda bu sistemin dışına çıkarabilir misiniz?

Hayır.

Ayrıca bunu yapmak sizin lehinize midir?

Onun cevabı da hayır.

O zaman geriye, sadece devlet ihaleleri kalıyor.

Bunu da bir siyasi manivela olarak kullanmak ekonomiye ne getirir ne götürür, hesabını iyi yapmak gerekiyor.

En iyisi, serbest pazar ekonomilerini kendi kuralları içinde çalışmaya bırakmaktır.

SONRAKİ ADIM

Ayrıca olaya bakarken, bundan bir sonraki adımı da iyi hesap etmek gerekiyor.

Acaba mart ayında yapılacak olan Avrupa Birliği Konferansı'na eşit aday statüsünde katılma imkânımız tamamen ortadan kalkmış mıdır?

Fransa Devlet Bakanı, dün yaptığı açıklamada, bunun imkânsız olmadığını söylüyor.

Ayrıca İngiltere'nin pragmatik başbakanı Tony Blair de, Başbakan Yılmaz'a yazdığı mektupta, bir çözüm bulunabileceği yolunda umutlar veriyor.

Türkiye, Avrupa'da o kadar yalnız değil.

Sosyalistler, Avrupa'nın derin bir Hıristiyan izolasyonuna gömülmesine herhalde izin vermeyecekler.

O nedenle, tepkileri göstermeye evet, ama, ipleri tamamen kopartacak adımlara hayır demek gerekiyor.

Şimdi tekrar aynaya bakalım.

Avrupa Birliği'nin önümüze koyduğu koşulları dayatma olarak görüyoruz.

Doğrudur. Özellikle Kıbrıs meselesinde önümüze konulan şartlar, Ada'daki gerçeği hiçe sayan bir Hıristiyan dayatmasını, hatta adı konmamış bir intikam hissini yansıtıyor.

Ama ya ötekiler?

AYNADAKİ BİZ

İnsan hakları, Güneydoğu meseleleri.

Türkiye, Avrupa Birliği ile ilişkilerine hayati bir mesele olarak bakmak zorunda. Avrupa'ya rağmen, bu Hıristiyan izolasyonunu yıkmak, kapılarını gerçek uygarlığı yansıtacak bir melezleşmeye açmak zorunda. Bu, Türkiye'nin önündeki tarihi görevdir.

Kurtuluş Savaşı kadar, cumhuriyet kadar önemli bir şeydir.

O nedenle bunun için bir şeylere katlanmak, bazı acıları çekmek gerekiyorsa, bunun yükünü çocuklarımıza bırakmamamız gerekiyor.

Bir ayıp varsa, bunu bu kuşaklar temizlemelidir. Çekilecek bir acı varsa, biz çekmeliyiz, içilecek bir kızılcık şerbeti varsa onu biz içmeliyiz.

Bunu hiç olmazsa biz çocuklarımız için yapmalı, geçmiş kuşaklarının ayıplarının acısını onlara çektirmemeliyiz.

Yazarın Tüm Yazıları