Carlos bana bile Fener formasI aldIrtacak

HER iyi Galatasaraylı gibi Fenerbahçe’yle aramda nefret/sevgi ilişkisi vardır. Fenerbahçe başarılı olduğunda mutlu olduğum söylenemez fakat buna karşılık Fenerli arkadaşlarımı çok severim.

Bugüne kadar sadece bir kez Fenerium’a girdim ve yurtdışında yaşayan bir arkadaşımın oğluna hediye olarak Roberto Carlos forması aldım. Ödeme işini de, "kayıtlara geçmesin" diyerek nakit parayla yaptım, banka kartımı özellikle kullanmadım. Roberto Carlos, zaten çok sevdiğim ve seyrederken hayranlık duyduğum bir futbolcuydu.

Fenerbahçe’ye transferi gerçekleştiğinde hem Türkiye’de oynayacağı için sevindim hem de bu transferi Galatasaray gerçekleştiremediği için hayıflandım. Geldiği günden beri gösterilen aşırı sevgiye gülümseyerek, tevazuyla karşılık vermesi, milletçe yaşadığımız acıyı ciddi bir ifadeyle değerlendirmesi ve içten şekilde üzüntülerini bildirmesi ve tabii o reklamdaki hali!

Futbolundan bahsetmedim bile. Fenerbahçeli

futbolcuların her şeyi bir kenara bırakıp "Abi... Carlos’a ayıp oluyor, koşalım bari!" diye oynamaları gerekiyor bence...

Roberto Carlos’un geldiği günden beri "eleştirmek" için fırsat arayan bir arkadaşım cumartesi akşamı Fener maçının oynandığı saatlerde aradı ve "Buldum usta! Carlos’u eleştirmek için neden buldum. Canlı yayında yakın planda ellerini gördüm, tırnaklarını yiyor!" dedi.

"Aferin!" dedim soğuk bir şekilde ve devam ettim: "Soğudun mu Carlos’tan?.."

"Yoo!" dedi.

Böyle bir değerin sahalarımızda olmasının ne büyük bir güzellik olduğunu ara sıra hatırlamamız gerekiyor diye yazdım bu yazıyı.

Carlos sayesinde forma koleksiyonuma bir Fenerbahçe forması girmesi ihtimali belirdi ufukta.

Giymeyeceğime eminim fakat hatıra olarak saklamak üzere bir Fener forması alacağım galiba.

Tabii yine peşin para. Kayıtlara geçmesin!..

Suçlu Türk futbolu ama faillerin hepsi yabancı

ERMAN Toroğlu, Maraton’da Denizlispor’un Galatasaray’dan yediği ilk golü değerlendiriyor. Yan topta yanlış pozisyon alınması neticesinde gelen golde suçlu doğal olarak Denizlispor defans oyuncuları.

Erman Hoca da gayet haklı bir şekilde yükleniyor: "Bu golü aslında Türk futbolu yedi. Arşive girsem böyle onlarca pozisyon çıkarırım..."

Hatta "Bırakın bu işi, başka meslekle uğraşın; taşımacılık filan yapın"a kadar getiriyor işi. Erman Hoca’ya çıkıp kimse "Haksızsın" diyemez.

Milli maçlarda, Avrupa maçlarında, lig maçlarında, kolasına maçlarda aynı tarz golleri yiyip duruyoruz. Defans oyuncularımızın boy ortalaması arttı, yine aynı goller...

Fakat bu pozisyon özelinde, affına sığınarak "Taça çıktın hocam!" demek durumundayım.

Niye mi?

Golü yiyen defans Birleşmiş Milletler Kafeteryası gibi.

Kratochvil, Souleymanou, Allyson, Tomas...

Kimi Afrika kıtasından kimi Brezilya’dan, kimi daha yakınlardan Çek Cumhuriyeti’nden, kimi Slovakya’dan gelmiş.

Pazar akşamı Denizlispor’un o golü yiyen defansında neredeyse Türk futbolcu yoktu.

Fakat özde Erman Hoca haklı. O golleri Türk futbolu yiyor.

Ama hocam, bu golü yabancılar yedi fatura bize geldi... Bence bu da doğru değil!

Sayıyla kendine gelmek!

TERÖR milletçe sarsılmamıza yol açtı. Geçen hafta pazar akşamı spor programlarında, kimi zaman abartıya kaçarak sadece gösteriş amaçlı olduğunu düşündürten hareketler de vardı.

Gecenin bir yarısı spor programını İstiklal Marşı okuyarak açmak -kimse kusura bakmasın- itici bile gelebiliyor. Ne alaka? Yeri ve zamanı mı? Ciddi bir ifadeyle işini yap, taziye mesajını ilet ve orada bırak!

Yok, illa abartıp, bir şekilde acımızı bile sulandıracağız!

Neyse...

Pazar akşamı Telegol’de Aziz Yıldırım’ın "Darağacında olsak bile son sözümüz Türkiye" şeklinde biten divan konuşması yayınlandı.

Aziz Yıldırım güzel konuşmuş. Stüdyodakiler de aynı fikirde. Ancak Adnan Aybaba "herkesten daha fazla

aynı fikirde!" bir insan ve bunu göstermek için "Alkışlayalım!" diyor ve alkışa başlıyor.

Stüdyodakiler boş bulunmuş veya doğal olarak bu şovun gereksiz olduğunu düşünmüş olacaklar, alkışa katılmıyorlar.

Aybaba aynen şunu söyledi: "Niye alkışlamıyorsunuz? Siz nerelisiniz?.."

Vay, vay, vay! Suçlamaya bak! Hani derler ya "Kavgada söylenmez!", tam o türden.

Sayın Aybaba, ağzınızdan çıkanı kulağınız duymuyorsa o ekrana çıkmayın.

Alkışa katılmadı diye yıllardır beraber çalıştığı insanları "Siz nerelisiniz?.." gibi gayet ilkel bir çağrışımla suçlamak normal bir davranış değil...

Bazı konuları konuşmak sorumluluk gerektirir.

Tehlikeli saçmalamalarımızı kahve sohbetlerine saklayalım ve sayıyla kendimize gelelim lütfen.
Yazarın Tüm Yazıları