Budalalık deryası bir hayatım var

Ahmet Hamdi Tanpınar. Son yılların en çok okunan, üzerinde tartışılan, hakkında incelemeler yayınlanan edebiyat adamı.

Romanları, denemeleri, edebiyat tarihi, şiirleri incelendi, eleştirildi.

İnci Enginün ile Zeynep Kerman’ın hazırladığı Tanpınar’ın günlükleri, bence büyük önem taşıyor.

Ben, günlüklerin bir sanatçının inişli çıkışlı ruh halini en doğrudan yansıttığına inanırım. Ayrıca günlükler, onun eserlerine yeni yaklaşımlar, yeni bakış açıları getirir. Kişiliğini daha yakından tanıtır. Onu insan olarak bize sunar.

İnci Enginün ile Zeynep Kerman’ın "Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa" kitabını okumaya başladığınızda elinizden bırakamayacaksınız.

Burada bir yazarın zaaflarını, mutsuzluklarını, kendinden emin olmayışlarını, insanları zeká süzgecinden geçirişini, can sıkıntısını, siyasal düşüncelerini, kadın konusundaki platonik sayılabilecek duygularını bulacaksınız. Yaratıcının ürpertilerini, şüphelerini, kuşkularını, dengesizliklerini, parasızlıklarını, yaratım süreçlerini bu günlüklerde okuyacaksınız.

İnci Enginün ve Zeynep Kerman bu günlükleri yayıma hazırlarken, neler hissettiklerini, bunun yayın serüvenini de dile getiriyorlar. Önsöz iki Tanpınar uzmanının, bu günlükleri hangi gözle, hangi duyguyla okumamız gerektiği konusunda bizi bilgilendiriyor.

Onlarla başbaşa kalmadan, gerekli bilgileri veriyorlar.

Biz bir sanatçının insani yanını her zaman önyargıyla okuruz, dostlarını böyle mi anlattı, onların arkasından böyle mi konuştu deriz. Oysa günlükler, gündelik yaşamın izdüşümleridir. O açıdan bakmalıyız.

Benim okura anımsatacaklarım belki biraz her yazar için geçerli olan düşünceler.

Her okur, romanını, şiirini okuduğu yazara kendi hayalinde bir kişilik biçer. Genelde onu yüceltir, insan olmaktan çok mitolojik bir kahramana benzetir. Sevdiği yazara insani zaaflar yakıştırmaz.

Oysa o da bir insandır. İşte Tanpınar’ın günlüklerini de okurken bu düşünceyi kafanızdan silmeyin.

İNSANİ YÖNLERİYLE TANPINAR

Dertleri, sorunları olan, sürekli para sıkıntısı çeken, özeleştiri yapan bir sanatçı portresiyle karşılaşacaksınız.

Ben bu günlükleri yayınlamakla İnci Enginün ve Zeynep Kerman’ın çok önemli bir iş yaptıkları kanısındayım, çünkü insan olarak sanatçının gerçek portresini öğrenmek, okurun daha gerçekçi, değişik bakış açıları kazanmasını sağlar. Hayat ile eser arasındaki gelgitleri bulmakta günlükler en iyi rehberlerdir.

Bir edebiyatçının nasıl yazdığını merak edenler, nasıl yaşadığını da öğrenmek isterler. İşte bu kitap, sözünü ettiğim olanakları veriyor bize.

"Paris’teyim, anladın mı kardeşim, Paris’te. Ve pusulasız, direksiz bir gemi gibi dolaşıyorum. Bu şehirde göze ilk çarpması icap eden şeylerin hepsini bitirdim. Şimdi iki şey kaldı: Birincisi paranın verebileceği lezzetler ki, onları hiçbir zaman tanıyamayacağız, bir de şehrin kendisi ve alışmak" cümlesi bile pek çok şeyi özetliyor aslında.

Günlükleri okurken onun yaşadığı dönemdeki dostluklarını, eleştirilerini, çevresini değerlendirişini göreceksiniz.

Günlüklerin her zaman ilgi çekici bir yanları vardır. Okura göre değişen. Buralarda sözü edilen kişileri tanırsanız, yazarın yorumunu kendinizinkiyle mukayese etme olanağı kazanırsınız. Eğer tanımıyorsanız o zaman, o kişileri onun objektifinden tanırsınız.

Tartışılabilir elbette. O kişilerin çoğu öldüğü için, onların bu düşünceleri eleştirme, yanıt verme hakları yoktur. Aralarında şaşırtan ifadeler de var elbette.

Günlüklerde hoşuma giden, Tanpınar’ın herkesi, tanıdıklarını, buluştuklarını hep zeká kavramı açısından değerlendirmesi... Çok kullandığı kelimelerden birisi "budala" diğeri de "eşek". Günlük değerlendirmeler daha hoşgörüyle yorumlanmalıdır. Öznel saptamalara nasıl karşı geleceğiz?

Bir sanatçının, üniversite öğretim üyesinin sıkıntıları bu satırlara yansır.

İçindeki itiraflar, bunalımlar bu günlükleri önemli kılmaktadır.

Ben bu açıdan önemsiyorum. Sanırım bu konuda fazla yorumlar, eleştirel notlar yazmanın pek de gerekli olmadığı kanısındayım.

Günlüklerden alıntıları okuyun, eserlerini okuduğunuz Tanpınar’ın kişiliğini daha yakından inceleyebilirsiniz. Günlüklerde 27 Mayıs 1960 devriminden sonra üniversitede yapılan 147’ler adlı tensikat/tasfiye hareketi hakkındaki düşüncelerini de o günü yaşayanlar ve bunun tarihini bilenler sanırım ilgi ile okuyacaklardır.

Yerimizin kısıtlılığı sayfamıza çok az bölümü almamızı zorunlu kıldı.

Bunların içinde insan unsuru olanları tercih ettik. Unutmayalım ki, sanata, Batı’daki gezilere dair bölümler de epey sayfa tutuyor.

Sanatçı, şair, romancı, edebiyat tarihçisi ve estet Tanpınar için önemli açıklayıcı notlar bulacaksınız.

Tanpınar her zaman yalnızdı, dostları sığınacak limanlardı. Alıngandı. Gerçekten de sağlığında láyık oluğu ilgiyi görmedi, gösterilmedi.

Sanırım olumlu ya da olumsuz Tanpınar’ın kişiliği hakkında çok şey öğreneceksiniz.

Ancak bir hatırlatmada bulunmalıyım. Sanatçının kişiliğiyle eseri arasındaki bağı kurarken, eserini aydınlattığı oranda ilgilenin. Çünkü kişilikle eser farklıdır.

Yazılanların içtenliği, bazen feryada, bazen teslimiyete dönüşmesi, bu metinleri benim için sık sık okunması gereken eserler arasına yükseltiyor.

Tanpınar’ı bilenler, sevenler, okuyanlar ilgisiz kalamaz. Kalmamalı.

KİTAPTAN

HEPSİ BUDALACA İDİ

Bugün kitabım çıktı ve hayatımın diğer bütün mesut hadiseleri gibi bir türlü sevinmek imkanı bulamadım, çünkü para meselelerinin tam krizinde geldi. Askerlikten terhislerim, hapisten kurtuluşum, öbür kitaplarım, profesör, mebus oluşum, filan ve falan kadının, en sevdiklerimin bana gelişi, iki defa hastaneden çıkışım gibi bu da beni harap etti. Niçin bu böyle oluyor? Neden bu yıldız altında doğdum? Daha derin şeyler, daha büyük táli’ler yok mudur hayatta? Bu kitap bana ne getirebilir? Kafam hesap makinesi oldu artık. Hepsi budalaca idi.

PARİS’E BAĞLI BİR MERKEP GİBİ YAŞADIM

17 Temmuz 1953. Günler yaprak yaprak önüme yığılıyorlar. Hayatımda elime geçen bu tek şans, bu altı aylık büyük tatil bitmek üzere. Hiçbir mısra, ne satır yazabildim, ne de ciddi bir şeye çalışabildim. Sadece kısa hamlelerde bulunan bir can sıkıntısı içinde şuraya buraya gittim geldim. Paris’e bağlı bir merkep gibi yaşadım. Hattá basit, hayvani zevklerden bile mahrum kaldım. Neyim? Kimim? Nelere muvaffak oldum? Hiçbir şey yapamadım mı? Ah, bir kere olsun kendi dışıma çıkıp kendimi görebilsem!

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Mahmut ŞenolÇerkes Ádil Paşa’nın Tahsildarlık GünleriPapirüs

Raymond ChandlerKüçük Kız Kardeş+1 Kitap

Şen Sahir SılanKendime SürgünAlfa

Denis GuedjSayılar İmparatorluğuYKY

Hüseyin YurttaşKayıp KimliklerSel
Yazarın Tüm Yazıları