Bu kez çadır kaçağı bir Meg Ryan bile yok

İstanbul Fashion Week’in kışlık versiyonu 3 Şubat’ta başlıyor.

Organizasyon mekanı geçen kış olduğu gibi yine Santralİstanbul.
Bu kez çadırı delip kaçarak ortamda şenlik yaratacak Meg Ryan tarzı biri yok ne yazık ki, en çok ona üzülüyorum.
Damat Tween defilesinde çıkacak, günümüzün pin-up kızı Dita Von Teese de kesmez bizi.
Dev martini kadehi içinde bir sağa bir sola yarı çıplak vaziyette yuvarlandığı o meşhur şovunu sergilerse belki...
Yıllar önce Teese, Vakko’nun Zac Posen hatırına Les Ottomans’da verdiği davette bu şovu yapmıştı bir kısım seçkin davetli önünde. Gerçekten unutulmaz bir geceydi. Fark ettim de, uzun zamandır böyle bir davet görmedi İstanbul ahalisi/eliti/simidi...
Mesela Beymen’in Mert Alaş/Marcus Piggott ikilisi için Esma Sultan’da düzenlediği davet de hoştu. Kate Moss filan salınmıştı içeride. Moss’a toslayanlar olmuştu, kadıncağızı görmeyip...
Neyse, dağıttım konuyu. Tekrar İstanbul Fashion Week dolaylarına dönüyorum.
Döndüm ama, İFW yine aynı, yine aynı.
Programına bir göz attım da, maalesef hiç sürpriz bir şey yok.
Aynı isimler, aynı hazır giyim markaları geçen kış ve yaz olduğu gibi, dön babam dön defile yapıyorlar.
Diğer Türk markaları niye ikna edilemiyor İFW’de defile yapmak için? Ya da şöyle diyelim: Neden yanaşmıyorlar?
Bu yüzden olsa gerek, Koton’un ve Gizia’nın açılış ve kapanış defilesi için kapışması da (defile saatlerini satın almışlar) bana manasız geliyor.
Gerçi bu kapışma yine de hoş ve alkışlanası bir şey.
Değer verip yatırım yapıyorlar en azından...

Gece hayatı hırsızları

Onları, yani gece hayatı hırsızlarını yıllardır popüler mekanların kapısında çalışan bir arkadaşım anlattı geçenlerde.
Kadınlı-erkekli geniş bir grup halinde geliyorlarmış mekana.
Kadınlar hoş, şık giyimli. Erkekler de öyle...
Mekanda herkesle birlikte eğleniyorlarmış gece boyu.
Ama herkes eğlencenin dibine vurmuşken, onlar ufak ufak işe koyuluyorlarmış.
Gözlerine önceden kestirdikleri masa ya da standlardan çantaları yürütüyor ya da çantaları kesip içindekileri alıyorlarmış!
O hengamede de kimse ne olup bittiğini anlamıyormuş tabii.
Bayağı organize çalışıyorlarmış.
O yüzden aman dikkat diyeyim, özellikle de kadınlara...
Gece eğlenirken çantanızı sağlam yere koyun ve eğlenirken kendinizi kaybedin ama çantanızı asla!

Taksim’deki dijital ağaç

Bir süredir Taksim Meydanı’nda, daha doğrusu “ucube” Gezi Parkı’nın girişinde bir ağaç var. Bildiğimiz ağaçlardan değil, çünkü bu ağaç şekli verilmiş, led ışıklı dev bir platform.
Bazen bakmak hoş oluyor, rengarenk görüntüler filan geçiyor üzerinden. En çok da “İstanbul Büyükşehir Belediyesi” yazısı dönüp duruyor, o ayrı...
Ama işte bu dijital ağaç, iki adım ötesinde, metro durakları çıkışına kondurulmuş, bitkilerden oluşan dev kedicik heykeli gibi muamma bir kent süslemesi.
Hani evi dekore ederken bile belli bir zevkten yola çıkarsınız ve kel alaka renkler/mobilyalarla evin ortamını berbat etmezsiniz ya, o hesap.
Kenti süslemek de böyle bir şey aslında. Bir meydana/caddeye bir süs koyuyorsanız, etraftaki diğer şeylerle uyumunu gözetmeniz gerek.
Öbür türlüsü şöyle oluyor: O da var, bu da var. İyi de hepsi bir arada neden var?
UCUBE NOTU: Ucube dedim Gezi Parkı’na, doğru. Çünkü bakımsız. Çünkü yazık edilmiş. Çünkü insanın içinden geçmeye korktuğu bir düzenlemesi/aydınlatması var. Çekici değil. Hiçbir zaman olmadı, olamadı da... Oysa o kadar güzel yapılabilir ki orası. Her gün bakımdan geçse, yeniden elden geçirilse, içinden güvenliği eksik edilmese...
Yazarın Tüm Yazıları