Birden devletin aklıyla karşılaşınca

ÖNCEKİ gün öğleden sonra günlük yazımı yetiştirmeye çalışırken bir ara elektronik posta kutumu kontrol etmek üzere arka ekrana geçtim ve bir meslektaşımın göndermiş olduğu bir haberin linkiyle karşılaştım. Bu adrese girdiğimde, devletin en tepe noktalarında görev yapan bir grup önemli şahsiyetin konuşmalarına ait olduğu ileri sürülen bir metin karşıma çıktı.

Haberin Devamı

Metne süratli bir şekilde göz gezdirdim. Konuşmaların gündemi Suriye ile ilgili konulardı. Birbirinden kopuk bölümleriyle insicamdan yoksun, dağınık bir metin gibi gözüktü ilk bakışta. Konuşmaların bir bölümüne hâkim olan üslup ve bazı yetkililere atfedilen uçuk ve aynı ölçüde rahatsız edici ifadeler nedeniyle metnin sahiciliği konusunda kuşkuya kapıldım. İtiraf etmeliyim ki, başlangıçta ihtiyatla yaklaştım bu metne.
Daha sonra bıraktığım yerden yazıma devam ettim. Makaleyi bitirdikten sonra gazetenin birinci katındaki yazıişleri masasına indiğimde ortalığa çökmüş olan ciddi havayı görünce vaziyeti anladım. Daha sonra ses kaydını baştan sona dinlediğimde, -bazı konuşmacıları seslerinden tanıdığım için- internete düşen dökümlerin sahiciliği konusunda bir tereddüdüm kalmadı.
Anlattığım olay, bugünlerde bir gazeteci olarak sıkça başınıza gelebilecek olan bir durumdur. İlk karşılaştığınızda “Olur mu böyle şey, hadi canım...” diye kabullenmekte zorlandığınız, hatta “Birileri işletiyor olmasın” diye hemen üstüne atlamaktan kaçındığınız durumlar, çoğu zaman günün sonunda gerçeğin bizzat kendisi olarak tecelli etmektedir, inanması ne kadar zor olsa da...

* * *

Haberin Devamı

Meselenin en vahim yönü, Dışişleri Bakanı’nın makam odasının “birileri” tarafından dinlenip devlet sırrı kategorisindeki çok hassas konuşmaların mükemmel bir ses kalitesiyle kayda alınıp servise konulmuş olmasıdır.
Bu hadise, neresinden bakılırsa bakılsın, Türkiye’nin güvenliğine dönük açık bir saldırıdır; ülkenin itibarına indirilmiş büyük bir darbedir ve şiddetle kınanmalıdır. Türkiye, devletin en kilit görevlilerinin yaptığı gizli bir toplantının güvenliğini bile sağlayamayan bir ülke durumuna düşürülmüştür dünyanın gözünde.
Bu kirli operasyonu yapanları lanetleyelim ama işin vahameti bugün AK Parti hükümetinin yönetimi altındaki devlet mekanizmasının kendisini koruyamadığı gerçeğiyle yüzleşmemizi engellememelidir. Burada sergilenen zafiyetin mazereti olamaz. Failin hiç bulunamaması muhtemeldir. Belki de hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz faili ve ortalığı bu işi kimlerin yapmış olabileceği konusunda sayısız senaryo kaplayacaktır kısa zamanda.

* * *

Haberin Devamı

Meselenin bir de içeriğe ilişkin yönü var. Tapelerin aleniyet kazanmasıyla birlikte konuşmaların içeriği şimdiden muhalefet partileri tarafından ciddi eleştirilere konu olmaya başlamıştır. Dün farklı partilerden pek çok muhalefet sözcüsü bu konuşmaları gündeme getirmiş, ayrıca soru önergeleri verilmiştir. Bu eğilimin genişlemesiyle birlikte, önümüzdeki günlerde, haftalarda ve aylarda söz konusu kayıtların siyasetin ana konularından biri haline gelmesine şimdiden hazırlıklı olmalıyız.
Aynı zamanda, mikro ölçekte 2014 yılında Türkiye’de devlet aklının nasıl oluşturulduğunu göstermesi bakımından göz açıcı bir vakayla karşı karşıyayız bu hadisede.
Türkiye’de devlet denildiğinde, bu kavramın yüklendiği bütün çağrışımlarla birlikte belli bir ciddiyet, ağırlık ve yerleşmiş ölçülerin atfedildiği bir mekanizma algılanır. Oysa önceki gün sızan konuşmalar, devlete atfedilen bu hasletlerle gerçeğin arasındaki makasın biraz açılmış olduğunu gösteriyor.
Bu kayıtlarla birlikte, Türkiye’nin Suriye’deki muhalefete verdiği desteğin boyutları hem ülke içinde hem de uluslararası alanda ciddi bir şekilde tartışılmaya başlanacak, yardımların muhalefetin hangi kesimlerine gittiği sorusu zihinleri ciddi bir şekilde meşgul edecektir.

* * *

Haberin Devamı

Bir diğer sorunlu nokta, Türkiye’nin, dış dünyada yanıltma amaçlı provokasyonlara başvurmayı düşünebilen, bu yönde şüpheler beslenen bir ülke imajı kazanabilecek olmasıdır. 6-7 Eylül olaylarının sembolize ettiği devlet geleneğinin 2014 yılında hâlâ yerli yerinde durduğunu görmek kahredicidir.
Keza, bu örnek gibi bazı konuşmalara yansıyan ve barışçı çizginin uzağına düşen savaşa arzulu ruh hali ürkütücüdür. Bunun yaratacağı algı sorunu Türkiye’nin barışı yücelten bir ülke olduğu yolundaki söyleminin inandırıcılığını yaralayabilir. Neyse ki, uluslararası meşruiyet çizgisinden uzaklaşmamayı savunan seslerin de çıkıyor olması bu tablo içinde teselli verici bir durumdur.
Ayrıca, hükümetin Suriye’deki fırsatlardan istifade etmeye dönük arayışlar içinde olduğuna işaret eden ifadeler de sorunludur. Muhalefetin bunu ciddi bir mesele haline getirileceğini tahmin etmek güç değildir.
Bu yönde maceraya açık arayışlar, hükümet ile muhalefet arasında ulusal güvenlik politikalarında neden bir dayanışmanın olmadığı yolundaki yakınmaları da zaten anlamsız kılmaktadır.

Yazarın Tüm Yazıları