Bırakın hayvanı insanı bile sevmeyi bilmiyorlar

Güzin Abla, sel felaketinden etkilenen hayvanlar için yazdığınız yazıyı okuyunca inanın çok duygulandım.

Yaşanan felakette en az insanlar kadar hayvanlar için de üzüldük. Zaten böyle bir ayrım yapmamız söz konusu olamaz.
Benim üzüldüğüm bir başka konu da, duyarlı insanların sayısının çok az olması. Bu insanlar bir de hayvan düşmanları ile uğraşmak zorunda kalıyor.

Bu konudaki yazınızı görünce içimde bir umut ışığı doğdu. ınanıyorum ki, sizin sadık ve içten okuyucularınız ellerinden geleni yapacaklardır.

Ben hayvanlar konusunda çok hassas olduğum halde, barınaklara online olarak bağış yapılabileceğini yeni öğrendim.
Ben de sizin gibi köpekleri, kedileri hayvan değil de, canlı birer varlık olarak değerlendiren biriyim. Köpekler ne kadar hassas, ne kadar duyarlı, ne kadar sadık ve sevgi doludur... ınsanlar bunu bir anlayabilse, bir bilebilseler, eminim sokaklardaki o zavallılara da sahip çıkarlar.

Ne yazık ki insanlarımız bu konularda çok duyarsız ve bilgisiz. Düşünün ki, yanınızda tasmasıyla gezen, sahipli bir köpeğe bile düşman gibi bakıyor, kedilere yemek verdiğiniz için sizi normal bir insan olarak görmüyorlar.

Buna karşılık bazıları var ki, onlara bayılıyorum. Bakıyorum, genç bir anne ve baba, bir bebek arabasını sürüyorlar, yanlarında da koca bir köpek... Düşünebiliyor musunuz, o çocuk nasıl sevgiyle büyüyor... Küçük yaştan itibaren köpeğin nasıl bir dost ve arkadaş olduğunu öğreniyor.

Ne yazık ki bütün insanlardan böyle düşünmeleri beklenemez. Çünkü sizin de ifade ettiğiniz gibi bizim insanlarımızdaki en büyük eksiklik, “sevgi”. Ve sevgi olmayınca bırakın hayvan sevmeyi, birbirlerini bile sevmeyi bilemiyorlar. Size tekrar çok ama çok teşekkür ediyorum.
Rumuz: Bir hayvansever

Çok sevgili okurum, Allah’tan sizin gibi, bizim gibi, Hürriyet gazetemizin yazarları gibi bu konuya çok duyarlı insanlar var. Ve bu sayı giderek artıyor. Çünkü gençlerimizin büyük çoğunluğu hayvanları seviyor.

Zaten uygar ülkelere baktığınızda, hayvanlara ne kadar sahip çıktıklarını, onları nasıl koruduklarını, hatta genellikle her evde bir hayvan beslendiğini görürsünüz. Ben bu durumun biraz da uygarlık konusu olduğuna inanıyorum.
Bizim atalarımız da hayvansevermiş ama sanırım bu duyguyu giderek kaybetmişiz. Bizler “Köpek gibi” diyerek sadık dostlarımızın bize boyun eğmesini, bir tür kölelik gibi görüp, küçümsüyoruz. Oysa onları biraz tanısak, ne kadar kişilikli, ne kadar akıllı, ne kadar sevgi dolu ve şefkatli olduklarını anlayabiliriz. Bize boyun eğip, yanımızdan ayrılmıyorlarsa, bu yalnızca biz insanlardan uzak yaşayamadıklarından, bize olan bağlılıkları ve sevgilerindendir.

Kedilere ise “Nankördür” der, çıkarız işin içinden. Oysa onlar, çok bağımsız ve özgür ruhlu canlılardır. Ama biz onları da horlar, taşlarla, sopalarla kovalarız. Hatta her fırsatta zehirleyip, hunharca öldürmeye çalışırız...
Oysa, uzmanlar da çocukların sevgiyi ve sorumluluk duygusunu bir evcil hayvandan öğrenebileceklerini sık sık hatırlatıyor. Umarım gençler ve çocuklar sayesinde zaman içinde dört ayaklı dostlarımızı sevmeyi öğreniriz.

Datça’da kedi ve köpekler düzenli olarak zehirleniyor

Türkiye’nin en güzel tatil beldelerinden biri olan Datça’da kaldığım için, burada sürekli bir hayvan katliamına şahit oluyorum.
Bizler de sitemizde kedi ve köpek beslediğimiz için, bu zehirlenme olayları bizi hem çok üzüyor hem de endişelendiriyor.
Bu yıl içinde Datça’da tam dört kez hayvan katliamı yapıldı.

Her seferinde pek çok kedi ve köpek öldü. Bunlardan birkaçı ise sahipli hayvanlardı...

Sonuncu zehirlenme ise iki gün önce, yani Kadir Gecesi’nde gerçekleşti. Datça’nın ana yollarında, Esentepe, Özil, Karaincir gibi büyük alanlara yayılmış sitelerinde ve bazı yakın köylerinde belediyenin “Bizimle ilgisi yok, tamamen bireysel” dediği büyük bir katliam gerçekleşti. Sokaklara, caddelere hayvancıkların cesetleri yayıldı. Bu arada halkın baktığı, sevdiği ve hiç kimseye zarar vermeyen, kendi halindeki hayvancıklar da yok edildi.

Datçamızın sevgili veterineri Hakkı Kafalı, “Bu olayların bireysel olduğunu düşünüyoruz, burada bir çete kurulmuş vaziyette. Düzenli olarak hayvan zehirliyorlar. Bana gece yarısı saat 01.00’de zehirlenmiş bir köpek getirildi, ne yazık ki onu da kurtaramadım, çünkü çok geç gelmişti” dedi.

Benim anlamadığım, bu katliamların nasıl önünün alınmadığı, kim olduklarının nasıl olup da anlaşılmadığı, hayvanlara atılan zehrin nereden temin edildiği ve bunun nasıl saptanmadığı...

Bir hayvanın zehirlendiği zaman neler çektiğini düşünerek, kahroluyorum. Zehri alan hayvanın 10 dakika sonra iç organları parçalanıyor ve inanılmaz acı çekiyor.

Bu katliamı yapanlara ‘insan’ demek istemiyorum. Ve bu mübarek günlerde utanmadan, sıkılmadan, en ufak bir vicdan azabı bile duymadan yok ettikleri bu canların karşılığını elbette göreceklerine inanıyorum.
Feyza Algan
Yazarın Tüm Yazıları