Bir yazar aktörden sinema tarihi

FİKRET HAKAN’ı bütün sinema seyircileri bilir. Canlandırdığı karakterlerle, unutulmaz oyunculuğuyla, aldığı ödüllerle de sinema tarihimize damgasını vurmuş adlardandır.

Ama seyircilerin çoğu, onun öykülerini, şiirlerini okumamışlardır.
Çünkü bazı mesleklerde durum böyledir. Popüler olan yanınız öne geçer, diğer yeteneklerinizi, becerilerinizi gölgeler.
Oysa Fikret Hakan aslında yazardır da... Öyküleri, şiirleri, romanı olan bir yazardır.
Yazar Fikret Hakan’ın Türk Sinema Tarihi de sinemamızın serüvenini merak eden herkesin yararlanabileceği bir başvuru kitabı.
Kitabın özelliğini Fikret Hakan, Önsöz’ün son paragrafında açıklıyor: “Kitabı şu düzenle hazırladık: Her yılın ilgi çeken filmine bir şiirle gönderme yapıldı ve o yıla ait veriler sıralandı. 1950’ye kadar tüm çekilen filmler, 1950’den sonra ise kalite düştüğünden yapılan seçkilerde bazı filmlerin sadece kimlikleri yer aldı. Seçilen filmlere ait eleştirilerden bölümler sunuldu. Akademik eleştirilerden okuyucuyu ilgilendirebilecek alıntılar aktarıldı. Son bölümde ise “Duymuştu... Görmüştü... Söylemişti...” başlığıyla yıla ait sinemasal olaylar, filmlerle ilgili çeşitli düzeyde akademik makaleler, sonuca varmış-varmamış söylemler ortaya döküldü. Yargıya okuyucunun varması için olabildiğince tarafsız davranılmaya dikkat edildi. 50 yıllık belge birikimim, 3 yıllık bir çalışmaya taçlandı. Bu çalışmayı yaparken aklım, duygularım, sezgilerimle işbirliği yaptım. Ve sanırım beni yanıltmadılar.”
1914 - 2007 Genel Bakış’la başlıyor kitap, Türk sinemasına genel bir bakış, daha sonraki sayfaları değerlendirmek için okuru bilgilendiriyor.
Türk Sinema Tarihi’nin belirtilmesi gereken yanı, sadece yazarın yargılarıyla yetinmek zorunda kalmamanız.
Çünkü o dönemde film hakkında yazılmış eleştirilerden, yorumlardan da seçmeleri buluyorsunuz.
Televizyonda seyrettiğiniz Türk filmleri için de bu kitaba bakabilirsiniz.
Yıllar sonra bugünün genç kuşak seyircisi neler yazıldığını o gün nasıl bakılıdığını, bugün nasıl bakılabileceğini bu karşılaştırmadan sonra kararını verebilir.
Sayfalarda film künyelerinin bulunması, yönetmeninden ışıkçısına, oyuncularına kadar hepsini öğrenmenizi sağlıyor.
Görsel zenginlik açısından kitapta birçok sinemacının fotoğraflarını bulabilirsiniz.
Afişleri ise yalnız o filmin takdimini göstermiyor, afiş sanatının neredene nereye geldiğini de örnekliyor.
O zamanların afişleri, afiş ressamları tarafından yapılır ve hemen sinemanın üstündeki panoya asılırdı. Oysa şimdi dünyanın en iyi sinema endüstrisiyle mukayese edilebilecek afiş tasarımcılarımız var.
Zamanın sinema dergilerinden alıntılar, bu alanda çalışma yapacak kişiler için çok zengin bir malzeme arşivi içeriyor.
Bir yandan sinema eleştirisinin de nereden nereye geldiğini okuyabilirsiniz.
Tek tek her yılı öne çıkan filmleriyle, ödülleriyle ve oyuncuları, yönetmenleriyle aktaran Fikret Hakan, en sonda ise “kendi sözleriyle” sinemanın isimsiz kahramanlarına söz vermiş. Kara Murat filmlerinde Cüneyt Arkın’dan dayak yiyen kötü adamlar, ışıkçılar kurgucular, jenerikte “sesi alan” unvanıyla okuduğumuz isimler, figüranlar, tek başrolde kalanlar... Deyim yerindeyse otuz iki kısım tekmili birden bu bölümde kendi hayatını anlatıyor.
Fikret Hakan’ın bu kitabı gerçekten Türk sineması için önemli bir kaynak özelliği taşıyor.
Kitaplıklarımızın gereksinim duyduğu bir çalışma.
(Türk Sinema Tarihi, Fikret Hakan, İnkılâp Kitabevi)

KİTAPTAN

1960

Memduh Ün’ün Ateşten Damla’dan çok daha güç şartlar altında çevirdiği Ayşecik’te de, başarısız bir senaryoya kurban gittiğini görüyoruz.
Ayşecik’in; Değirmencioğlu tarafından hazırlanan senaryosu, Kemalettin Tuğcu’nun iki ayrı hikâyesinin birleştirilmesi ile meydana gelmiş. Pek ilkel olmakla beraber, çocuk meselelerine samimi, saf ve iyimser bir açıdan dokunan Kemalettin Tuğcu’nun eseri aynen muhafaza edilmiş olsaydı, herhalde filmin senaryosu Memduh Ün’e daha yakın olabilirdi. Böyle bir senaryodan Üç Arkadaş ile kıyas edilebilecek kadar duygulu ve temiz bir film çıkarabilmek pekâlâ mümkün olabilirdi. Değirmencioğlu, Tuğcu’nun eserini kıt sinema anlayışına kurban ediyor. Ayşecik’in hikâyesine düzmece birtakım zabıta olaylarının karıştırılması ile film manasızlaşmaya ve tabiiliğini kaybetmeye başlıyor. Daha doğrusu, senaryo gayet kötü bir şekilde parçalanıyor. Bir yanda temiz duygulu, primitif olmakla beraber tabiiliği ile seyirciye kendini sevdirebilen bölümler, bir yanda da düzmece bir zabıta olayı ile ilgili bölümler dikkati çekiyor.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Atilla Birkiye / İstanbul’da Âşıklar İçin Buluşma Yerleri / Özgür
Michael Dobbs / Geceyarısına Bir Kala / YKY
İskender Pala / Şah Sultan / Kapı
Kenzaburo Oe / Kişisel Bir Sorun / Can
Sedef Kabaş / Hayatını Seçen Kadın / Doğan Kitap
Yazarın Tüm Yazıları