Bir taşla vurulan iki bakan

YIL 1971.

Amerika’da cumhuriyetçi Nixon iktidarda, Kissinger sağ kolu.

Haberin Devamı

Petrol fiyatlarında ciddi bir tırmanış var.

Varili 2 dolara dayanmış.

ABD’ye çok sürpriz teklif müttefiki İran’dan geliyor.

Öneri 1 dolar.

Fakat Kissinger’ın bastırmasına rağmen “Petrol üreticileri rahatsız olur” diye öneri reddediliyor.

* * *

Yıl 1973. Fiyat 6 dolara dayanmış.

Bu kez devreye ABD’nin en büyük düşmanı olarak görülen Sovyetler Birliği giriyor, “Gelin yarı fiyata size biz petrol verelim” deniyor.

Nixon şaşkın ve kararsız.

Kissinger “Kesinlikle alalım, böylece hem ilişkiler yumuşar hem de fiyat dengeye gelir” diyor. Fakat soğuk savaştan dolayı başkanı ikna etmek yine mümkün
olmuyor.

* * *

Yıl 2009.

Paris’te OECD ülkelerinin bütün enerji bakanları basına kapalı bir yemekte Kissinger’ı dinliyor.

Ham petrolün varili 140 dolarları görmüş.

Kissinger ABD, Çin, Hindistan ve Rusya enerji bakanlarının da bulunduğu toplantı salonunda hepsinin gözlerinin içine bakarak “Aynı aptalca hatayı hiç değilse bugün yapmayın” diyor.

Dinleyen var mı?

Madrid yolunda bize bu anekdotu aktaran Enerji Bakanı Taner Yıldız Kissinger’ın öğüdünü dinleyenlerden.

“İran’dan Rusya’ya çok yönlü bir enerji politikası izliyoruz, diğer ülkeleri bilmem ama biz Türkiye olarak enerji konusunda çatışma yerine işbirliğine inanıyoruz. Bizi eleştiren Batılı dostlarımıza Kissinger’a kulak vermelerini öneriyoruz.”

* * *

Bir süredir Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerini uzaktan izliyorum. Zaten benim açımdan son zamanlarda çok yakından izlenecek kayda değer bir gelişme olmadı.
Her ne kadar Devlet Bakanı ve AB Başmüzakerecisi Egemen Bağış kararlı bir biçimde ilişkileri oturduğu rutin zeminden çıkarmaya çalışsa da iç ve dış konjonktürden dolayı sonuç ortada.

Türkiye’nin üyelik müzakereleri neredeyse “açma-kapama” ikilemine hapsedildi.

Baksanıza her dönem başkanlığında iki başlık açtırabilmeyi bile şans addeder olduk.

* * *

Bu yüzden Egemen Bağış’ın Madrid davetini “Acaba AB dönem başkanlığını alan İspanya’ya ile müzakereler hızlanır mı?” merakıyla hemen kabul ettim.

Meğer bizimle birlikte aynı uçakta İspanya’da başka bir toplantıya katılmak için Enerji Bakanı Taner Yıldız da varmış.

Bu tür seyahatlerin biz gazeteciler açısından en büyük faydası bakanlarla derinlemesine sohbet etme imkânı tanıması.

Dört saat süren yolculukta hem Yıldız hem de Bağış’la kimi zaman yazılmak kimi zaman yazılmamak kaydıyla uzun uzun konuştuk.

Bağış’ın tabiriyle “bir taşla iki bakan birden vurduk”.

* * *

Bağış Türkiye’de muhalefetin tavrından dolayı gerekli reformları yapamamaktan şikâyetçi. Özellikle CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’dan AB sürecini konuşmak için bir randevu bile alamamış olmaktan mustarip. Oysa “Tüm politik farklılıklarımıza rağmen Deniz Bey’le en kolay anlaşacağımız ortak payda AB” diyor.

Şeriat ve darbeden korkanları AB ipine sıkı sarılmaya davet ediyor.

“Tekelleşme tehlikesinin de devletçi zihniyetin de panzehiri AB. Madem her kesimin farklı endişeleri var, gelin AB reform sürecine hız verelim. Başlık açmak önemli değil, zihinlerimizin açılması önemli. Askeri anayasa ile asgari demokrasiyi aşamayız. CHP bir taslak hazırlasın, biz konsensüsle bu prangadan kurtulmaya varız.”

* * *

Gelelim ayağının tozuyla Rusya’dan Madrid’e uçan, Erdoğan ve Putin’le çok önemli enerji anlaşmalarını kotaran Taner Yıldız’a.
Geçen hafta Türkiye-Rusya ilişkileri yeni bir dönemece girdi.

Enerji alanında atılan birtakım imzalar sonrasında “stratejik ortaklıktan” söz edilir oldu. Dünün düşman komşuları bugün sıkı fıkı.

Türkiye sadece Güney Akım’da Rusya’ya geçit vermedi, aynı zamanda ilk nükleer santral ihalesini devletten devlete yöntemiyle Ruslara ihale etti.

Peki bütün bu değişimin arkasında yatan sebep ne?

* * *

Yıldız’ın cevabı Kissinger’ın öğüdünde gizli.

“Hükümetimiz döneminde ortaya konulan çok yönlü dış politikanın sonucu.”

“Çok yönlü dış politika” kavramının Türkiye’deki mucidi Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu. Yıldız bu bakış açısını enerji politikalarına uyarlayan başarılı bir bakan.

Konusuna gerçekten hâkim, ayrıca alabildiğine şeffaf.

Türkiye’nin artı ve eksilerini hiçbir komplekse kapılmadan anlatıyor.

Mesela nükleer santral ihalesinin bu kadar gecikmiş olmasını kendi hükümetini de işin içine katarak açıktan eleştirdi.

“40 yıllık gecikmenin bedelini ödüyoruz. Bizimle birlikte 1970’li yıllarda ilk defa bu konuyu gündemine alan Güney Kore kendi teknolojisini üretebilecek düzeye geldi, biz hâlâ ilk ihaleyi yapamadık. Bu ayıp hepimize yeter.”

* * *

Dikkat ettim, ne zaman nükleer konusu açılsa Yıldız “Bu iş bir kültür meselesi” diyor.

Örneği de hidroelektrik santrallerinden (HES) veriyor.

“Türkiye’nin 6 milyar doları aşan HES yatırımı var. Bu konuda öylesine nitelikli bir insan kaynağımız var ki... Oysa nükleer konusunda ihaleye çıkılamadığı için
hiçbir altyapı yatırımı yapılmamış. Bu kez kararlıyız bir yandan kendi bilim insanlarımızı yetiştireceğiz diğer yandan bu yıl biri Rusya ile en az iki santralin startını vereceğiz.”


* * *

Peki devletten devlete modeli nasıl uygulanacak?

“Bizim için bir ilk değil. Hidroelektrik santralleri kimi zaman 3-4 devlet bir araya gelerek yaptık. Benzer bir model nükleer için uygulanacak. Teknik altyapı çalışmasına başladık. Fiyat önemli ama tek kriter değil. Daha önce 21 sentten 13-14’e kadar düşebileceği konuşuldu. Şimdi tekrar müzakere edilecek. Sonuçta bir santralin yatırım ve işletme maliyeti 60 milyar doları buluyor. 15 yıl ödeme garantili 60 yıllık bir yatırımdan bahsediyoruz. Rusya’nın bu büyüklükte bir yatırımı Türkiye’ye yapması ancak stratejik bir bakış açısı varsa olur. Artık Rusya ile tek yanlı değil karşılıklı bağımlılık sürecine giriyoruz. Şimdi benzer bir çağrıyı Amerikalı ve Avrupalı dostlarımıza da yapıyoruz. “Gelin şartları konuşalım, ikincisini de siz yapın diyoruz.’’

Yazarın Tüm Yazıları