Bir şampiyon nasıl yok edilir?

Aniden ortaya çıktı. 2000 Sydney Olimpiyatları’nda yarı final koştu.

Haberin Devamı

- 2002 yılında Münih’te Avrupa Atletizm Şampiyonası’nda 1500 metre finalinde dünyada geçilemez unvanı ile yarışan Romen Szobo’yu geride bırakarak 3.58.79 ile o sezon dünyanın en iyi derecesini yaptı.

- Ay-yıldızlı bayrağımızı vücuduna sararak şampiyonluk turunu atarken TV’ler peşinde koşuyordu.

- Bir ay sonra Türk atletizm tarihinde ilk kez bir sporcumuz Golden League’e çağrıldı. Brüksel’de yapılan yarışı Türk halkı TV karşısında ayakta izledi. O yine güçlü rakiplerini geride bırakarak birinci geldi. En yakın rakibi Rus Turova 25 m. geride kalmıştı. Yine dünya rekoru kırdı.

- Avrupa kıtasını temsil etmek için dünya şampiyonasına katıldı. Ve yine dünya birincisi oldu.

- Zürih’te yine bir dünya rekoru kırarak birinci oldu.

- Atletizm Federasyonu kadrolu olarak maaşa bağladı.

Hatırladınız mı?

Süreyya Ayhan...

Tüm zamanların en büyük atleti.

Hocasına âşık olduğu için basın tarafından işkenceye uğradı. Çarmıha gerildi. Neredeyse cadı ilan edildi.

ManÅŸetlerle kovuldu.

Olimpiyatlardaki Türkiye adına yarışan devşirme sporcuları izlerken birden aklıma geldi Süreyya...

Şimdi Antalya’da çocuğunu büyütüyor.

Federasyondan aldığı 3 kuruş maaşı da kesmişler. Nasıl geçiniyorlar bilmiyorum. Güney Afrikalı, Bulgar, Kenyalı devşirme sporcularla katıldığımız olimpiyatları izlerken aniden yükseldi bu soru içimden

- Hatırlayan var mı?

- Kendi öz kızımızı, ÅŸampiyonumuzu nasıl yok ettik.Â

Bilen var mı?

Haberin Devamı

İçim kan ağlayarak yazıyorum ki...

BİR gün bu topraklar, o gencecik bedenlerden akan kanı...

Alınlarımıza birer utanç lekesi gibi tükürecek...

Ve 25 yıldır gözümüzün önünde kararan o gencecik hayatlar...

Hiçbir törene ve hiçbir yemine sığmayacaklar.

Diyecekler ki...

Ey siz!

Toprağın üstündekiler!

Haberiniz var mı?

Kendi topraklarında bitmeyen bir vahşi ava, tükenmeyen bir seri cinayete kurban giden evlatlarınız olarak...

Siz yukarıda huzurla yaşayın diye biz toprağın altındayız.

İçim kan ağlayarak yazıyorum ki...

İşte yine 8 şehit. Onlarca yaralı.

Peki ne yapacağız?

Yine aynı şeyi yazıyorum.

Anlamak lazım...

Halkların demokratik özgürlüğüyle, terörün ihanet ticaretini ayırmak lazım.

Nasıl mı?

İşte cevabım:

DİKTATÖRLÜKLER YIKILIRKEN HALKLAR ANLADILAR Kİ...

Diktatörlükler dağılırken anlaşıldı ki...

Oradaki halklar aslında bir arada yaşamıyormuş.

Dev diktatör posterlerinin, ağır ve iri heykellerin...

Duvarlara kazınmış kral ve emir resimlerinin altında yaşayan halklar...

Devrilmiş sarayların tozlarından silkinip uyanınca gördüler ki...

Ortak bir hayatı, ortak bir ruhu seçmemişler...

Baskı ve korkunun sokaklarında pusulasız bir hayat sürmüşler.

Ne bir sinema. Ne bir ÅŸiir. Ne de bir konser...

Protestosuz bir hayat. Alternatifsiz bir körlük. Rekabetsiz bir ihtişam. Mecburi ve ölçüsüz bir böbürlenme...

Ve ÅŸimdi...

Bombalar patladıkça, meydanlar inledikçe halklar anladı ki...

Özgürlük olmayınca, bir arada yaşanmıyor.

Demokrasi olmayınca moral birliktelik olmuyor.

Kimse kimseyi sevmiyor. Kimse kimseyi anlamıyor.

Muhalefet olmayınca sanat da bilim de yürümüyor.

Ve işte bu yüzden...

Diktatörlükler yıkılırken halklar anlıyor ki...

Şehirler, saraylar, vekiller, simsiyah makam otoları, takım elbiseli başkentler... Törenler, dev heykeller, devasa posterler...

Hepsi bir büyük yalanın dekorlarıymış.

İşte bugün Irak ve Suriye’de olan budur. Artık tartışılacak bir şey yok.

Kabile olmaktan halk olmaya, teba olmaktan vatandaş olmaya çalışan halklar için en kalıcı yol demokrasidir.

Ya da şöyle soralım:

O coğrafyada genişletilmiş bir Kürt otonom bölgesi oluşma ihtimalinden korkmalı mıyız?

Görünen odur ki...

Barzani’den başlayarak ABD, İngiliz ve Fransız senaryolarında böyle bir yapı var.

Kritik soru ise ÅŸudur:

- Orada Irak ve Suriye’yi kapsayacak böyle bir otonom yapı oluşur ve bu da bir devlet arayışına giderse...

Türkiye bundan nasıl etkilenir?

- Türkiye Kürtleri bu gelişmeyi kendileri için bir model olarak yorumlar mı?

- Barzani ve Suriye Kürtleri PKK’ya karşı nasıl bir tavır alacaklar.

Barzani’nin Kürt birliğinden söz etmesi ise belirli bir moral hazırlığın olduğu sinyalini veriyor.

BDP’NİN TAVRI

Türkiye açısından bakarsak...

- Seçimlere girmiş, Meclis’te grup kurmuş bir parti olarak BDP de artık bir yol ayrımındadır.

- BDP halkların demokrasi içinde bir arada yaşayabileceği, demokratik mücadele ile taleplerin karşılanabileceği bir düzeni mi kabul edecek, yoksa PKK’nın peşine mi takılacaktır?

- BDP sınırımızdaki bu kaotik yapılanmayı bir fırsat olarak mı görecek, yoksa gelişmiş demokrasilerdeki gibi bir rol modeli olmayı mı hedefleyecektir.

- Türkiye bugün sivil anayasasını yapma gücünde olan bir parlamento ile bölgede dağılan diktatörlüklere alternatif olan bir rol modelidir. Ancak Irak’ın kuzeyinde başlayan ve bugün Suriye’nin kuzeyinde hazırlanan Kürt otonom bölgelerinde PKK nasıl karşılanacak sorusunun tam cevabı alınamadığı için, Türkiye aynı zamanda gerilim yüklü bir ülkedir.

İşte bu nedenlerle sınırımızdaki kaotik yapılara karşı Türkiye kayıtsız kalamaz.

Ama öte yandan bölgedeki PKK varlığını ve dengelerini bir terör tehdidi olarak algılayan Türkiye’nin yaptığı uyarıları ya da alacağı tedbirleri bir Kürt düşmanlığı gibi göstermek isteyenlerin oyununa da gelinmemelidir.

CHP’NİN DURUMU

Türkiye bölgedeki Kürt halkına  değil, PKK terörüne karşıdır. CHP bu ayrımı muhalefet olarak vurgulamalıdır. Bu noktada gelinen son derece hassas durumu siyaset üstü bir anlayışla karşılamalıdır.

HÜKÜMET AÇISINDAN

Türkiye’yi Kürt düşmanı olarak göstermek isteyen propagandaya karşı Ankara çok net bir politika ortaya koymalıdır.

Açık olan şudur?

Diktatörlük ve krallıklar altında inleyen halklar, baskı rejimleri son buldukça özgürlüğün ve demokrasinin ruhunu hissetmektedir.

Türkiye elbette özgürlüklerin ve demokrasinin karşısında olamaz.

Ama öteki yandan içimizi yakıyorlar. Canımızı acıtıyorlar.

Sabrını sinir uçlarına bağlamış bir insan olarak...

Şehit düşen evlatlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları