Bir kova mısır

Geçen akşam Testere 2'yi izledim sinemada. Hava yağmurlu, günlerden de cumartesi olunca tıklım tıklımdı G-Mall salonları.

Giriş katındaki restoranda Nazlı Ilıcak ve kadın arkadaşlarına masanın tek centilmeni olarak Rauf Tamer eşlik ediyordu.

Yukarıda iğne atsan yere düşmez, en az 10 çift, masa kuyruğu bekliyor, barda oturacak tek yer yoktu.

Yemekti, bardı deyip seans saatini beklerken, Amerikan tarzı tüketim alışkanlıklarının ne boyuta geldiğini de gözleme fırsatım oldu.

Her yıl biraz daha büyüyen patlamış mısır kapları artık kova boyutuna gelmiş durumda.

Bir süredir sinemalarda kovayla mısır satılıyor.

Şaka değil, bildiğiniz kova...

Mümkün değil bir insan o kadar patlamış mısırı tek başına bitiremez, bitirse sabaha çıkamaz.

Ama etraf kucaklarında mısır kovaları taşıyan insanlarla dolu.

Peki nedir bu açgözlülük, israf ve gözü doymazlık?..

Hep daha büyüğünü hep daha gösterişlisini isteyen tüketim çılgınlığı, patlamış mısırda da kendini böyle gösteriyor işte.

Merak ettim, acaba normal boy mısır fiyatıyla aynı da o yüzden mi insanlar kovayı tercih ediyor diye...

O da değil!

Küçük boy mısır 2.5, normal 3.5, kova ise 4.5 lira.

Satıcı kıza sordum, "En çok hangisinden satıyorsunuz" diye. Tahmin ettiğiniz gibi kova.

Bilim adamları Türk insanının giderek obezleştiğini ısrarla söylüyor, aileler ise filme girmeden önce boyları kadar mısır kovalarını çocuklarının eline tutuşturmakta bir sakınca görmüyor.

Mısır kovalarımız ve tüketim alışkanlıklarımız Amerikan usulü oldu, bu gidişle iki kuşak sonra obezlik konusunda da farkımız kalmayacak.

Ben satıcı kızın, "Kova boy daha uygun" gazını yemedim.

Bir küçük boy mısır alıp Testere 2'yi izledim.

Psikopat katil, "Yaşadığına minnet et, hayatın değerini bil" diyordu.

Havacılık reklamları

Havacılık sektörü hareketlenince reklamları da eğlenceli olmaya başladı.

Pegasus'un televizyon reklamlarına bayıldım.

Restoranda bekleyen müşterilere "İmam bayıldı 15 dakika gecikecek", "Kuru fasulye iptal" anonsu yapılıyor.

Reklamın nikah salonlu versiyonu da var.

Törenleri iptal edilen ya da ertelenen çiftler ayılıp bayılıyor.

Rötar üzerine kurulu, derdini çok iyi anlatan bir reklam.

Atlas Jet ise gazete reklamlarında "Biz ikinciyiz ama bizimki 77 santim" diyor.

Koltuk araları genişliğinden bahsediyor ama nereye çekerseniz oraya gidecek bir söylem.

Yanlış anlamalara da fazlasıyla müsait.

Böyle kitap olmaz

Tarkan'ın menajeri Alpay Aydın'ın kitabını okudum.

Kitap demeye bin şahit lazım. Olayın aslı Gala dergisinde yayınlandı:

Alpay Aydın maddi sıkıntıya düşüp Tarkan'dan yardım istiyor.

Tarkan da 1.5 milyar gönderiyor, bunun üzerine de Aydın bu kitabı yazıyor.

"100 bin dolar gönderseydi yazacak mıydın" diye sordum.

"Evet" dedi ama ben hiç inanmadım.

"Sıradan bir arkadaşımdan da istesem o kadar para gönderirdi" dedi. Yani ortada fazlasıyla bir kızgınlık, intikam ve kin var.

Dolayısıyla bu kitap tartışmaya bile değmez.

Son bir not;

Alpay Aydın, benzer şeyleri 1998 yılında Biba dergisine de söylemişti.

Şimdi moda: Mikla ve 607

İstanbul'da bu kışın en 'in' mekanları arasına Mikla'yla 607 kesin girecek gözüküyor.

Mikla, Tepebaşı'nda Mehmet Gürs'ün yeni açtığı restoran.

The Marmara Pera'nın 18'inci katındaki restoran manzarasıyla olduğu kadar mutfağıyla da dikkat çekiyor.

Mikla'ya o kadar ilgi var ki bırakın randevusuz gitmeyi, bir hafta sonrasına randevu alan kendini şanslı sayıyor.

607 ise Cihangir'in son trend mekanı.

Daha yeni açıldı ki, gecenin bir yarısı yolu Cihangir'e düşen arkadaşlarımdan "607 nerede" diye soran mesajlar almaya başladım.

"Leyla'nın üstü" desem gece gezmeyi sevenler için yeterince açık bir adres olur herhalde...

Reha ve Nilüfer aile miydi?

Reha Muhtar, "Anne-baba ve çocuktan oluşan toplumun en küçük parçasına aile denir" diyen ilkokul kitaplarında kaldığı için Deniz Akkaya-Murat Aslan ilişkisini 'aileden' saymıyor.

Dolayısıyla darp olayını da 'aile içi şiddet' olarak değerlendirmiyor.

Muhtar'a göre bu bir polisiye-magazin haberi.

Ben Muhtar'ın söylediği gibi aile olmak için resmi bir sözleşmenin, ortada bir çocuğun olması gerektiğine inananlardan değilim.

Çocuğum olmamasına, resmi bir imza atmamama rağmen benim de kız arkadaşımla aynı evde aile gibi yaşadığım dönemler oldu.

Sadece evimizi değil, hayatımızı, paramızı, aşkımızı, her şeyimizi paylaştık.

Tıpkı Reha Muhtar'ın Nilüfer'le paylaştığı gibi.

Şimdi bizimkiler 'aile', Deniz Akkaya'nınki "Sokaktan geçen herhangi iki zıpçıktının yaşadığı bir ilişki"...

O ilişki içinde neler yaşandığını Muhtar nereden biliyor?

Bilmiyor, elinde tek kıstası var:

Akşam gazetesinin verdiği Deniz Akkaya'nın yaşadığı ilişkilerin listesi.

Reha Muhtar halen, her pazar Ayşe Nazlı'yı alıp onunla saatler geçiren bir aile babasıdır.

Ama bu ülkede pek çoklarına göre de Muhtar'ınki 'aileden' sayılmaz.

Dolayısıyla Muhtar'ın elinde neyin aile olduğunu ölçecek bir barometresi yoktur.
Yazarın Tüm Yazıları