Bir hatırlatma: Lunapark

Çocukken, zinciri uzun olan salıncakları daha çok severdim. Onlar insanı daha yükseklere fırlatırdı. Sen o yükseklerde, aşağıdaki büyüklerin bilmedikleri uzaklıklara bakabilirdin.

Olduğun yerde sallanarak parktan çıkar, simitçileri, sahil yolunu, arabaları görürdün. Kuş gibi tepeden bakardın hayatına.
Annen, baban ve diğer büyükler sen sallandıkça küçülüp küçülüp büyürdü. Salıncağın büyüsü çoktu. Derken, ellerin onun zincirlerini bıraktı.
Büyümek, eğlenceli birçok şeyden gurur duyarak uzaklaşmak demek. Ne saçma.
Yeni yıla, Edinburgh’da bir lunaparkta girdim. Upuzun zincirli dönen salıncaklara bindim önce. Ne kadar özlemişim o duyguyu!
Ağaçların dallarından yollara, şatonun duvarlarından parklara dönüp durdum. Deli gibi vals yapan bir kadının eteklerindeki bir böcek gibi, eğlencem çoktu. Yükseldikçe çığlık atarak, bacaklarımı sallayarak, yaşadığımı damarlarımda hissederek... Çalan müziğin sınırlarına giderek. Kollarımı da açtım, ne gelicekse gelsin gibi hislerle.
Sonra trene, sonra birden bizi aşağı bırakan koltuklara, sonra içine girip suda yuvarlandığın büyük balonlara ve tabi tramboline! Teneke kutuları hızla top fırlatarak devirmeye çalıştığım oyun da unutulmasın.
Terden yanakları kırmızı olup, montsuz gezen bir kız çocuğuna dönüşene kadar oynadım. Sesim de afacanlar gibi kısıldı.
Sonra o kadar kahkaha ve eğlence sonrası büyüklerin dünyasına geri döndük. Edinburgh’da yeni yıla ‘hogmanay’ diyorlar. Büyük çok büyük bir sokak festivaliyle kutluyorlar hogmanayı.
Bilet alıp, sokaklara giriyorsun ve kalabalığın içinde yeni yıla ulaşana kadar savruluyorsun. Peki, tam olarak noluyor? Bana sorarsanız, doğasında lunapark misali eğlence olmayan bir şeyi eğlence haline dönüştürebilmek için bol bol içiyorlar.
Kafalar iyi olunca, sokakta manasızca bir arkadaşı arar gibi yürümek çekilir hale geliyor. Yeni yıla girerkenki havai fişeklere kadar, üzerlerindeki ‘ne yapıp yapıp eğlenmem lazım’ duygusunu, kah katıldıkları şarkılarda kah kalabalığın sıcaklığında arıyorlar.
Buluyorlar belki ne biliyim. Bol bol resim çekiyor herkes.
Belgelemenin, yaşamaktan daha önemli olduğu bir çağda yaşadığımızı unutmayalım. Ben de kocaman bir pembe tavşan şapkası vardı ve açıkçası en büyük eğlencem o oldu.
Kaybolan arkadaşlarımızı, benim şapkayı havaya kaldırarak bulduk birkaç kez. O iyiydi. İşe yaradı filan. Yanımızdaki çocuklar tabi ki, büyüklerin cüce dünyasında sıkıntıdan patladılar.
Ve ben onlara hak verdim. En güzeli lunaparktı. Eğlenmek tanımlandığından beri tadı tuzu kalmadı bu işin. Yeni yılda, çocukça eğlenmeniz dileğiyle, ladies and gentlemen: Welcome to 2011!
Yazarın Tüm Yazıları