Bir gider, bin gelirler!

ÇOK büyük bir sürprizle karşılaşmadığımız takdirde önümüzdeki hafta Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı yeniden Haluk Ulusoy olacak.

Süleyman Demirel’in defalarca gidip gelmesine alışkın bir ulus olarak bu "dönüşü" de hiç yadırgamayacağımızı biliyorum.

Tıpkı, zamanında "Haluk Ulusoy gitsin" diyen bir sürü büyük isimli kulüp başkanının şimdi "Haluk Ulusoy bizi kurtarsın" deyişlerini yadırgamadığımız gibi.

"Demek ki futbol álemimizde üzerinde anlaşılabilecek başka bir adam bulunamıyormuş" diye düşünüyorum. Ya da şöyle söylemek belki daha doğru: Futbol dünyamızın ortak paydası Haluk Ulusoy’dur!

İnsan Türkiye’de yaşadıkça her şeye alışıyor.

Mesela Başbakan’ın önce bütün futbol düzenimizi ele geçirmeye heves edişine, sonra bunu başaramayacağını görünce "Özerk kurullara karışmıyoruz" gerekçesinin arkasına saklanışına da hiç şaşırmadım.

Koskoca Başbakan ortaya çıkıp "Denedim ama adam bana rağmen seçilecek, ne yapayım ben de sesimi çıkarmayayım da bari yenilmiş sayılmayayım" diyecek değildi ya.

Zaten bu ortamda kimsenin çıkıp "Başbakan madem özerk kuruluşlara karışmıyor, o zaman neden eli BDDK, TMSF, RTÜK gibi kurumların içinden çıkmıyor" diyeceği de yok!

Haluk Ulusoy, adaylığını açıkladığı basın toplantısında "Hatalarımdan dersler çıkardım, değiştim" diyor.

Biz bu ülkede "değiştim" diyen herkesin "değiştiğini" kabul ettik, onunkini de edeceğiz elbette.

Zaten ak ile karanın belli olması için çok beklemeye de gerek yok. "Yaptığı hareket hiçbir camiayı bağlamayacak kendini bilmez birinin" eline geçirdiği bir kaldırım taşını bir rakip takımın teknik direktörünün sırtına atması yeterli olacak bunun için.

O zaman anlayacağız Haluk Ulusoy ne kadar değişmiş.

"Magnum mu sıkıldı" derse, anlayacağız ki hiç değişmemiş!

"Olsa olsa Kırıkkale bu" derse, anlayacağız ki çok değişmiş!

Sezen Aksu’yu neden seviyoruz?

’TELEVİZYONU açınca gözlerini kapatma hastalığı’ diye bir hastalık varsa, işte ondan mustaribim.

Bu nedenle Sezen Aksu’nun konuğu olduğu "Beyaz Show"u da izleyemedim.

Pazar günü bütün gazeteler bu programdan söz ediyorlardı. Gece yarısından sonra, 2.30’da biten program reyting rekoru kırmış. 42.8’lik izlenme payıyla günün en çok izlenen programı olmuş. Bu rakam, gecenin o saatinde açık olan her 100 televizyondan yaklaşık yarısında Sezen’in izlendiğini gösteriyor.

Buna hiç şaşırmadım.

Sezen Aksu ilk albümünü 1978 yılında çıkardı. O günlerden beri Türkiye’de yaşayıp da Sezen’in şarkılarıyla ilgili bir anısı olmayan kaç kişi var aramızda? Sayılarının çok olmadığını tahmin ediyorum. Belki, "Yaşı uygun olup da bir Sezen Aksu şarkısıyla ilgili bir anısı olmayan hiç kimse yoktur" demek daha da doğru olabilir.

Kim bilir kaç áşık, sevgilisinden ayrıldıktan sonra Sezen’in şarkılarıyla gözyaşı döktü, geçip giden yıllara ağladı, "Yine de tek bir söz söylemeye hakkım yok" dediği halde.

Kim bilir kaç aşka tanıklık etti şarkıları? Kaç áşığın dilinde "bizim şarkımız" oldu şarkıları?

Sezen Aksu, benzerine çok az toplumda çok az rastlanabilecek bir sanatçı.

Büyüklüğü, bestelediği, yorumladığı şarkıların neredeyse tümünün yaşamlarımıza bir şekilde dokunmuş olmasından kaynaklanıyor.

İnsanların gece yarılarına, sabahlara kadar uykusuz kalıp programını izlemiş olmasının temel nedeni bu.

Yıllar önce bir yazımda, bize böyle olağanüstü duygular yaşatan bir sanatçıya şükran borcumuzu ödemek için bir heykelinin dikilmesini önermiştim.

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı rahmetli Ahmet Piriştina, son görüşmemizde "İzmir’e bir Sezen Aksu heykeli dikeceğiz, seni de çağırırım törene" demişti.

Beklenmeyen erken ölümü belli ki bu projenin rafa kalkmasına neden oldu, İzmir, yetiştirdiği büyük evlatlarından birine şükran borcunu ödeyemedi.
Yazarın Tüm Yazıları