Bir bardak su

İZMİR’in kanaat önderleri kentlerini çok seviyor. “İzmir” deyince onu yere göğe koyamıyorlar.

Haberin Devamı


Hatta bazen aşırıya gidildiği de oluyor. Çetin Altan’ın meşhur tanımlamasıyla Türk’ün Türk’e propagandası gibi İzmirlinin İzmirliye propagandası keyfine kendimizi kaptırıyoruz.
Pek tabii “abartı” dış gözle değerlendirildiğinde “gülümsemeye”
sebebiyet veriyor.
Bakın bu kentin önemine inanmak hamasetten geçmez.
Objektif kriterler yönünden yapacağınız gerçekçi gözlem ve değerlendirmeler, zaten her yönüyle İzmir’imizin başta beşeri insan kalitesi almak üzere, müthiş potansiyeller içeren bir kıymet olduğunu ortaya koyuyor.
Hele son dönemlerde gerek yerel yönetimlerin, gerekse de merkezi yönetimin başlattığı projelerle kentin her anlamıyla “rüzgarı arkasına aldığı” açık olarak gözüküyor.
Yani İzmir her yönüyle ülkenin ikinci büyük metropolü haline dönüşüyor.
İşte bu noktada, hallerimiz ve tavırlarımızın da “büyük köy”
kompleksinden sıyrılması icap ediyor.
Geçenlerde bir gazetemizde yazar Haşmet Babaoğlu’nun bir başka gazeteye verdiği röportaj üzerinden fırtınalar kopartılmaya çalışıldı.
Haşmet Babaoğlu ciddi bir sosyoloji eğitimi almış, sosyal, siyasal ve sportif konularda görüşlerini kamuoyuyla paylaşan, ayrıca duyarlı romantik bir yönünü de bildiğimiz bir gazetecidir.
Röportajda Ege ve İzmir’i anlatırken, anlaşıldığı kadarıyla incitici olabileceğini fazla hesaba katmadan kendince bir takım saptamalarda bulunmuş, marjinal insan hallerini genele teşmil ederek abartmış.
Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız, memlekette demokrasi var. Hakaret ve aşağılamadan söz ediyorsanız savcılığa suç duyurusunda bulunmak da demokrasiye dahildir.
Ama lüzumsuz bir önemsemeyle izahı güç bir alınganlık göstererek bu röportajı mesele haline getirdiğinizde ortaya garip bir tablo çıkıyor.
Yani eleştirinin biraz dozu kaçınca ister istemez genel görüntü bir linç kampanyasına dönüşüyor.
Bu sefer, mahallenin namusundan kendini sorumlu tutan bir tavırla yazarın görüşleri İzmir’e müthiş zarar addediliyor ve yönlendirdikleri kişilerle, kalabalık görüntülü bir “vurun kahpeye” senaryosu ortaya çıkıyor. Her nasılsa muhalif kalma aymazlığına (!) düşenler de peşin mahkumiyete dahil ediliyor.
Beyler, İzmirli olmak, İzmir’e sahip çıkmak takdir gerektirir.
Ancak, kendine inanan, ne olduğunu bilen, özgüveni yüksek meslek duayenleri için sıradan bir söyleşi bu denli hassasiyet yaratmamalıdır.
Kaldı ki, haber bu kadar değerliyse niye ana gazetede yer bulamamıştır.
Yaz sıcağında haber sıkıntısı anlaşılır bir şeydir.
Ama bu sıkıntı başkalarının üzerine basılarak aşılamaz. Bu tarz tenezzülümüze girmemelidir. Birilerini, negatif de olsa “kahraman” yapmak işimiz değildir.
Derseniz ki, “bu gazeteciliktir, sen anlamazsın” o zaman başka sorum yoktur.
Düzeltme: 29.07.2012 tarihli yazımızda, yanlışlıkla “Arap olmayan Müslümana Türk derler” sözü “Müslüman olmayan Araba Türk derler” diye yazılmıştır.
İsmet Özel’den atıfla makalemize alınan bu cümledeki hata için özür dileriz.

Yazarın Tüm Yazıları