Ben edebiyatçının tuhaf ve biraz da sapığını severim

Kitabın adı “Büyük Yazarların Gizli Yaşamları/Secret Lives of Great Authors.”

Robert Schnakenberg yazmış, yetenekli çizer Mario Zucca da resimlemiş.

Haberin Devamı

Skandal haberler veren tabloid gazete çağrışımı yapılacak şekilde “dizayn edilmiş” kitabın altbaşlığı “Ünlü yazar ve şairler hakkında öğretmenlerinizin asla anlatmadıkları”.
Shakespeare’den Thomas Pynchon’a, yani 17’nci yüzyıldan günümüze kadar geçen sürede kitlelerin zihinlerini açan isimlere eğiliyor yazar. Ama bu işi biraz “bel altı” çalışarak yapıyor.
Özel hayatlarına, tuhaf meraklarına, gizli veya açık “sapıklık”larına, takıntılarına, bağımlılıklarına odaklanıyor.
Halen hayatta olan ve yazılanlara itiraz edebilecek, bozulabilecek toplam 3 yazar var.
Toni Morrison’la ilgili bölümde zaten enteresan bir şey yok. Televizyonda benim de severek izlediğim “Law & Order”ın hastasıymış, setini bile ziyaret etmiş.
Eeee? N’apayım yani? Neresi tuhaf ki bunun?
Yaşayan diğer iki yazarın zaten toplumla, medyayla, insan denen canlıyla teması bulunmuyor.
Bu yazarlardan ilki bu yıl 90 yaşını dolduran, 91’e geçen J. D. Salinger.
“Gönülçelen” halen yılda 250 bin adet satan bir roman. Favori kitaplarımdandır.
Kızının anılarında Salinger’ın kendi idrarını içtiği iddia ediliyormuş.
Size bir şey söyleyeyim mi? Umurumda olmaz!
Diğer yazar Thomas Pynchon da “Gazetecilerin konuşmayı istemememi anlamamaları enteresan” diyen bir yazar.
40 küsur yıldır röportaj vermiyor, fotoğraf çektirmiyor. Sadece iki kez The Simpsons’a katıldı.
Süper bir insan olduğunu sadece buraya bakarak da anlayabilirsiniz.
Bir de müzik zevklerimiz örtüşüyor 62 yaşındaki Pynchon’la. Roky Erickson ve 13th Floor Elevators seven insanı ben de severim.
Onunu tuhaflığı da bu yabaniliğiymiş.
Yabani sensin Robert Schnakenberg, ama neyse...
Büyük kitaplar yazıp bu dünyadan göçmüş büyük yazarlarla ilgili malzeme mönüsü ise zengin.
Kafka meğer çıplaklar kampına gitmiş arkadaşı Max Brod’la.
“Gençlik Pınarı” adlı bir kaplıcada toplanan çıplakları utanarak da olsa seyretmiş fakat kendisi anadan üryan soyunmamış.
Çıplaklar kampına yolum düşse ben de aynısını yapardım herhalde, ne var ki bunda?
Kafka’nın davranışı normal ama aynı şeyi Tolstoy için söyleyemeyeceğim.
Evlendikleri gece 18 yaşındaki gelin Sonya’ya gayet pornografik detaylarla dolu “Bekarlık dönemi günlüklerini” zorla okutmuş.
Bunu “açıklık politikası” olarak görmüş ama bir de Sonya’ya sormak lazım. Sinir krizi geçirmiş kızcağız.
Walt Whitman ve Oscar Wilde dudak dudağa öpüşmüşler.
“Alice Harikalar Diyarında”yı yazan Lewis Caroll’un kafası iyiymiş.
Jean-Paul Sartre meskalin deneyinden sonra 1 yıl tribe girmiş.
F. Scott Fitzgerald ayak fetişistiymiş. Kadınların ayaklarına bayılırmış. Fakat mahrem olduğunu düşündüğü kendi ayaklarını asla göstermezmiş, plajda bile ayakkabılarıyla otururmuş.
James Joyce, sevgililerine “Keşke beni kırbaçlasan...” diye mektuplar yazarmış.
Küçük Kadınlar’ın yazarı Louisa May Alcott, afyon müptelasıymış.
O alkolikmiş, beriki bütün eşlerini aldatmış...
Hepsine birden ortak şekilde “İyi de bana ne?” diyor ve huzurlarınızdan çekiliyorum.
Galiba ben yazarın tuhaf ve hafif sapık olanını seviyorum.
Yoksa niye yazsın zaten...

 

Yazarın Tüm Yazıları