Bayram ve yeni yıl

(TÜRK-İş Başkanı Salih Kılıç’a...)

BU mübarek Kurban Bayramı’nda (ve de yeni yılın son gününde) size hakkımızı helal etmiyoruz. Sizin kesmeyi düşündüğünüz kurbanı da Allah kabul etmeyecektir, bilesiniz... Sebebi o kurbana verdiğiniz paranın içinde benim ve 13.000 657/4C mağdurunun da hakkı var.

Vicdanı olan ve ben Müslümanım diyen sizin yaptığınız duyarsızlığı yapmaz.

Bakın bayram geldi (bugün), bizler için ne yaptınız?

Bizler uyuyor, sizler sırça köşkünüzde yan gelip yatıyorsunuz.

Sayın Başkan... Resmi Gazete’yi okunuz mu?

657/4C Kur-an Kursu öğreticilerinin net maaşları 815.00 YTL.

Sizin hiç mi vicdanınız sızlamıyor ya?

İnsan geçmiş günlerin hatırına olsun biraz çaba sarfeder.

Duyumlarımız odur ki hükümet 15 Ocak tarihine kadar bizlerle sözleşme yapmayacak.

Bizler bayramda çocuklarımızın "Baba neden biz de kurban kesmiyoruz?" sözlerini nasıl cevaplayacağımızı düşünüyoruz.

Hep birlikte Bayram Namazı’ndan sonra bizleri bu hale düşürenler için nasıl dua edeceğimizi düşündünüz mü?

Ne diyelim; 213.000 kişi için TV’lerin karşısına geçip iki laf etmediniz.

Bizlere hiç bir zaman sahip çıkmadınız, sizlere kırgınız.

Hatırlar mısınız; "Bizi kimse eleştiremez, bizi eleştireni ben asarım" demiştiniz.

İşte bizler eleştirmiyoruz gerçeği söylüyoruz, assanıza hadi...

Sendikacılık kolay değil.

Ben hak arıyorum.

Yine de bayramınız kutlu olsun.

İsmail Hakkı DOĞAN- Geçici sözleşmeli ’köle’

Küçük bir kağıt..

BİRİNDEN ince bir kağıt düştü yere, üzerindeki tozu silkelemek isterken.. Eğildim, aldım. Kartvizit boyunda ve sigara kağıdı kadar da ince... Üzerinde şunlar yazıyor aynen..

"Günün birinde, benim seni sevdiğim kadar beni sevecek birisi çıkarsa karşıma, ne kadar mutlu olacağımı bir bilsen."

Altındaki imzayı hatırladım.. Yıllardır görmediğim ve duymadığım bir kıza aitti. 15 yıl kadar önce flört etmiştik. Öylesi bir flört işte... Ben ondan çok hoşlanmıştım. O da benden çok hoşlanmış olmalıydı. O yüzden sürdü gitti zaten. Ama ötesini konuşmadık. Onun beni sevdiğini hiç düşünmedim. Anlamadım da. Ama söylemedi de. Oysa beni ne kadar severmiş meğer ve nasıl mutlu edeceğine inanırmış. İfadenin güzelliğine bakar mısınız? Ama bana söylemedi. Niye söylemedi? Niye söylemedi de, yazdı ve o kitabın arasına koydu? Kitabı benden okumak için almış, sonra iade etmişti. Okumak için mi almıştı gerçekten? Yoksa o notu bana ulaştırmak için küçük bir plan mı yapmıştı? Ya da, notun nasılsa o an elime geçmeyeceğini tahmin etmiş, "Yıllar sonra bu kitabı ele alırsan, beni hatırla ve neler kaybettiğini düşün" diye bir veda notu mu bırakmak istemişti?

Hepsi de olabilir. Hiçbiri de olmayabilir. Kadınların mantıkları ile fikir yürütebilmek için o mantığa sahip olmak. Erkek kafası ile kadını sorgulamaya ve yargılamaya kalkarsak, çok yanlış boyutlara varabiliriz. Zaten amacım kimseyi yargılamak da değil.

Düşünür haklı. "Kadınları anlamaya çalışmayın. Onlar anlaşılmak değil, sevilmek için yaratılmışlardır." Mesele şu..

O notta yazdıklarını, bana söyleseydi eğer, o zaman. Herşey sıcak, sımsıcakken. Acaba, yaşantımızın en azından bir kesiti ne kadar değişirdi? Yaşayabileceğimiz neleri yaşamadık acaba, kim bilir? Böylesi daha mı iyi oldu? Bilmem?..

Halimden şikayet ettiğim yok.. Ama "Öylesi" nasıl olurdu acaba? Onu bilmeme imkan yok.

Pişman olacaksan, yaşadıklarından ol. Ne yaşadığını bilirsin. Ama yaşamadığından pişman olacaksan eğer, hapı yuttun. Ne kaybettiğini asla bilemezsin, derim ya hep. Onun için söylüyorum işte. Birini seviyorsanız, çekinmeyin, Hemen.. Belki bir daha söyleme fırsatı elinize geçmez. Ya da söylediğinizde çok geç olmuş olabilir. Bu küçük kağıtta olduğu gibi sevgiyle kalın... Ve her zaman gülümseyin.

Ferdi ÇİÇEKLER



Yazarın Tüm Yazıları