Barış deyince Revolverimi çıkarırım

YÜZÜNDEKİ çizgilere, o çizgilerin çizdiği portreye bakarsanız, kadın 70’lerini çoktan geçmiş.

Haberin Devamı

Geçmişine bakıyor ve konuşuyor:
“Aşk...
Bahsetmek zorunda mıyız?
Muhtemelen en kötü olduğum konu bu...
Hayatım boyunca aptal gibi düşündüm...
Seks, isteyen erkekler için o kadar büyük bir ihtiyaç ki, onlardan bunu esirgemek aç bırakmak gibi...
Ve bütün o yemeklerin cehennemde hiçbir değeri yoktu...”
Sonra kendini anlatıyor:
“Beni hayat konusunda en çok etkileyen şey, dışarıda olup biten şey olmuştur hep.
Yani aksiyon...
İşte bu paylaşılabilen bir şeydi.
Her zaman çok zor yerlerde kendimi evimde hissettim hep...
Ama aşk derseniz...
Ben bir savaş muhabiriyim...”

Barış deyince Revolverimi çıkarırım

* * *

Bundan beş yıl önce, sırf Ernest Hemingway’in evinde olmak için Amerika Birleşik Devletleri’nin ucundaki Kay West’e gittiğimde, bu sözleri söyleyen kadını tanımıyordum.
Adı Martha Gellhorn...
Hemingway’in beş yıl boyunca karısı olmuş bir kadın.
Ama beş yıllık evliliği, bir ömür boyu sürecek erkek sarsıntısına çevirmiş bir kadın.
Dün gece ikisinin hayatını anlatan filmi ikinci defa seyrederken, bir kadının bir erkeğe, bir erkeğin de bir kadına nelere mal olabileceğini bir kere daha gördüm.
Kay West’te Sloppy Bar’da tanışıyorlar.
Hemingway, bütün gazeteci yazarları baştan çıkaran, o en Aziz Ernest haliyle, yakaladığı dev kılıçbalığını öpüyor.
Sonra tekilalar başlıyor... ‘Rom’lar geliyor...
Martha Gellhorn yeni parlayan bir yazar.
Savaş muhabiri olmak istiyor...
Direkt bara gelip Hemingway’a bordalıyor.
Uzun bacaklarını gererek ve harika poposunu bir şehvet estetiği haline getirerek, işte o en baştan çıkarıcı haliyle konuşuyor ve oyun başlıyor.
“Daha önce hiçbir balığı öpmemiştim...”
Hemingway iğneleyici zekâsıyla karşılık veriyor:
“Büyük oyunlar en başta hep sıkıcı olurlar...”
Özellikle de büyük erkeklerle, büyük kadınların oyunları...
Kadın onun verdiği içkiyi içiyor ve davetkâr bir ifadeyle, “Çok ağır” diyor.
Kay West’in büyük kahramanı onu o yapan haliyle tamamlıyor:
“Burada sarhoş olmak için değil, sarhoş kalmak için içeriz...”

* * *

Haberin Devamı

Beş yıl önce Kay West’te Hemingway’in evinde bütün günümü geçirmiştim.
Kedilerini sevmiştim.
Duvarlarına, eşyalarına dokunmuştum.
Bütün gün boyunca filmin kahramanı ben olmuştum.
O içsavaşları, dış savaşları izlemiş, yazmış bir gazeteciydi.
Bense hayatım boyunca, sadece kendi içsavaşlarımın savaş muhabiri olmuştum.
Kaybettiğim içsavaşları, hezimete uğradığım meydan muharebelerini, büyük ricatlarımı anlatmıştım.
Anlamıştım ki, neticede her gazeteci bir savaş muhabiridir.
O yüzden, bir yazarın barış dili olamaz.
Çünkü barışık değildir.
Ne kendinle, ne kadınla, ne çevresi, ne de ülkesiyle...
Yazar, dünyanın her yerinde, Sloppy Bar’da her gün onun bunun kadınına sarkıp, eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyen bir hayalettir.

* * *

Haberin Devamı

Martha Gellhorn, çok güzel bir kadın mıydı bilmiyorum.
Ama bir erkeğin kaybetmekten korkacağı bir kadın olduğunu hissettim.
Seyrederken beni bile korkuttu.
Anladım ki...
Hemingway’in kadını olmak kolay bir şey değildir.
Ama Martha Gellhorn’un tek erkeği olmak mümkünsüz bir şeydir.
Anladım ki...
Böyle büyük bir kadına da ancak büyük bir Hemingway yakışır...
Kafasındaki şarapnel yarasıyla yatağından fırlayıp, kendisini aldatan kadının kapısına dayanan ve bombalar oteli enkaza çevirirken hiçbir şeyi iplemeden sevişen bir erkek...
Tabii bir de kadın..

* * *

Bu ilişkiden, bu içsavaştan, bu depremden geriye ne kalır sizce...
Adını bile anmak istemediğiniz bir mazi...
Bir de iki intihar...
Büyük kadınlar ve büyük erkekler, gerilerinde büyük bir efsane bırakarak gitmelidirler...
Barış denince, revolverlerini çıkaran iki gazeteciydiler.
Her ikisi de intihar etti...

Yazarın Tüm Yazıları