Kâbus üstüne kâbus görüyorum: - Hüsnü Mübarek saçını boyatırken bana laf çakıyor. - Tahrir Meydanı’nda develerle boğuşuyorum. - Kaçıyorum, peşimde bir kâğıttan kaplan... - Rüyamda Cemil Çiçek parmağını bana doğru uzatmış “besleme” diye haykırıyor. - Ertuğrul Özkök, “Şakirt kalk, haydi namaza” diye tepemde dikiliyor. - Ramiz İlker Paşa ile ekranda “Hakiki Yorum Farkı” diye bir program yapıyorum. Kısacası... Şartlar olgunlaşmış durumdadır. Ve benim biraz uzamam kaçınılmaz hale gelmiştir. * * * Evet, biraz uzayacağım. - Sabahları “boyoz” yenilen... - Simide “gevrek”, çekirdeğe “çiğdem” denilen... - Kordelia’sında şöyle bir faytona binilen... - İnsanın kendini “şevketi bostan”a vurabileceği... - Çağdaşlığı fazla gösterişçi... - Kalenderliği fazla katmanlı... - Direnişi fazla neşeli... - Politikası fazla çocuksu... - Ve her şeye rağmen fazla kayıtsız... Güzel bir şehre gideceğim. Mübarek’siz, “kâğıttan kaplan”sız, “besleme”siz birkaç güzel gün için...