Ayşe'nin Gözlüğü

Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Bana yalan söyle!

Bana yalan söylenmesine bayılırım. Çünkü nasıl olsa kimse gerçeği söylemiyor. Hoş söyleseler de, duymaya dayanabilecek miyiz? Oysa yalanda bir garantili durum var. Hoşumuza gidecek o duyduklarımız:

- Çok güzelsiniz.

- İyi yazmışsınız.

- Clinton Atatürk'e hayran.

- Türk Milli Takımı Avrupa Şampiyonluğunu kazanacak.

- Fay hattı 60 kilometre geriye gitti.

Ama bu yazının yazılma sebebi, şu fay hattı meselesi. Yani yalan olur da, ısmarlama yalanın bu kadarı olur mu? Bir gece önce, ATV'de bilimadamları küçük kıyameti tartışırken ve bizler seyredip, dinleyip üç buçuk atarken, ertesi günü akşam üzeri, birileri fay hattını ittiriverdi. Durum karışık. Ama karışık olmayan şu: Milletçe işimize gelen yalanı duymaktan hoşlanıyoruz. Olan bilimadamlarına oluyor. İstiyoruz ki, işimize geleni söylesinler. Onlar da domuz gibi inat edip, ‘‘Hayır efendim olacak bu deprem!’’ dedikçe, bu defa onlara kızmaya, onları günah keçisi ilan etmeye başlıyoruz. İki gün önce yere göğe koyamadıkları bilim adamlarını, birden bire televizyoncular fırçalamaya başladılar! Adamları resmen, ‘‘Bize yalan söyleyin!’’ diye zorluyorlar...

Bizim durumumuzda pek parlak değil tabii.

Bu ülkede 20 bin kişi öldü, son depremde de 500'den fazla insanı kaybettik. Ama iş bize, İstanbul'a gelince, fay hattı yer değiştirsin istiyoruz.

Şimdi ben bu değişikliğe niye inanayım?

Işıkara iyi bir adam olabilir ama doğru söylediğini nereden bileyim?

Aman zaten bu ülkede, bu hayatta herşey yalan dolan...

Çok konuşma hanım!

Bu durum beni hasta ediyor. ‘‘Bayan’’ kelimesini duyduğum ya da okuduğum anda, başımla birlikte bütün yer dönmeye başlıyor. Kanım çekiliyor, ben kendimi kötü hissediyorum.

Allahaşkına ‘‘Bayan Ayşe’’ olmak zorunda mıyım ben? N'olur yani ‘‘Ayşe Hanım’’ olsam? Bana bıraksalar, ‘‘hanım’’ da olmak istemem o ayrı ama, ‘‘bayan’’ ve ‘‘hanım’’ arasında illa bir tercih yapmam gerekiyorsa, ‘‘hanım’’ı alayım, (lütfen), tamam mı?

Amerika'da okumuş olan, şu an Almanya'larda tahsiline devam eden güzeller güzeli erkek kardeşim, bir gün ‘‘Tuvalette bayanlar vardı’’ gibi bir cümle kurmuştu da, alnından vuruyordum onu. ‘‘Bana bak, ağzından bayan kelimesi çıktığı takdirde hiçbir kadını hayat boyu tavlayamazsın ona göre!’’ demiştim.

Yani sizler de benim bir nevi kardeşimsiniz. Yapmayın, gözünüzü seveyim. Çok feci bir kelime bu ‘‘bayan’’. Abuk sabuk kavramlar uyduruyoruz. Oysa elimizden kaçan ‘‘bey’’ ve ‘‘hanım’’ kelimeleri var. Ne güzeldir onlar. Özellikle ikili ilişkilerde. N'olur onlara yapışsak, sahip çıksak.

Geçen gün uçakta yaşlıca bir beyefendinin eşine, ‘‘Hanım, hanım, hadi toparlan uçak indi’’ dediğini duydum. İnanılmaz hoşuma gitti, çünkü o da ona cevap olarak ‘‘Acele ettirme bey, elim ayağım dolanıyor, tamam toparlanıyorum işte!’’ dedi. O günden beri dilime dolandı, o büyükanne ve dedelerimizin, hatta anne ve babalarımızın kullandığı hitap biçimini, evde sevgilime bir silah olarak kullanıyorum. ‘‘Çoraplarını atma bey, tamam mı? Bıçaklarım seni!'' diyorum. O da ‘‘Çok konuşma hanım’’ dediği zaman gülüyorum.

Hem bir yakınlık var, hem bir uzaklık var, hem saygı hem de yaramazlık var bu hitap biçimlerinde. Kısacası başka bir lezzet var. Yani ben öyle düşünüyorum. Ama bir çok kadının, ‘‘bayan’’ kelimesinden feci halde gıcık aldığını düşünmüyorum, biliyorum.

Yazarın Tüm Yazıları