Avrupa’da Issız Adam’ı soruyorlar

Hafta sonu Hollanda’daydım.

Hem Hollanda hem de Almanya’da yaşayan pek çok Türk’le, sinemamızı konuştuk.

Herkes bana Issız Adam’ı soruyor.

Haklılar tabii.

Köşe yazarları gişesi 1 milyonu aşan filmi öve öve bitiremiyor, filmin oyuncularının çarşaf çarşaf röportajları yayınlanıyor, Okan Bayülgen, Issız Adam’daki şarkısıyla tekrar gündeme gelen Nil Burak’ı Disko Kralı’nda ağırlıyor (Nil Burak’ın şahsında yeniden keşfedilenlerden genel bir özür de diliyor üstelik, unutulan değerleri ancak yeniden popüler olduklarında dikkate alan hepimiz adına çok şık bir iş yapıyor).

Basında bir Issız Adam’dır gidiyor anlayacağınız.

Türkiye ile en önemli bağlantıları gazeteler ve televizyon olan gurbetçilerimiz de haliyle Issız Adam için deli oluyorlar.

Peki filmin kendisi nerede?

İşte o yok ortada.

Bunun nedeni Issız Adam’ın yapımcılarının filmi uluslararası festivallere katmak istemeleri.

Bir filmin yabancı festivallere katılabilmesi için ülkesi dışında bir yerde vizyona girmemiş olması gerekiyor.

Issız Adam daha şimdiden çeşitli davetler almış, Berlin, Cannes gibi büyük festivallerden de haber bekliyor.

Uzun lafın kısası, çok konuşulan bu film bir süre daha Avrupa’da vizyona girmeyecek. Şu sıralar bayram tatili için Türkiye’de olan gurbetçilerimize önerim en yakın sinemaya koşup, Issız Adam’ı sıcağı sıcağına, yerinde izlemeleri.

Bu nasıl Türkçe?

Türkçesi varken yabancı sözcük kullanmak niye, demiş bir okur.

Haklı aslında.

Ama gelin bunu bir de okulda dersleri yabancı dilde görenlere anlatın.

İnsan ister istemez kolayına kaçıyor, alışkanlıklarından vazgeçemiyor ve aklına ilk geleni kullanıveriyor.

Bu yanlışları düzeltmek, önüne geçmek adına, bazı velilerin itirazlarına rağmen, bugün pek çok kolejde ve üniversitede en azından bazı temel dersler yabancı dilde değil, Türkçe okutulmaya başlandı.

İyi de oldu bence.

Böylece örneğin sosyal dersini İngilizce değil, Türkçe okuyanlar artık ’global’ yerine ’küresel’ kelimesini kullanıyorlar.

Peki ya diğer yanlışlar?

İşte Hakkı Devrim’in de köşesinde sık sık yer verdiği hatalardan birkaçı:

Dizay değil tasarım

Kriter değil ölçüt

Pesimist değil karamsar

Ekstra değil fazladan

İmitasyon değil taklit

Doküman değil belge

Monoton değil tekdüze

Provoke etmek değil kışkırtmak

Okey’ değil tamam

Spontane değil kendiliğinden.

Buradan ’anons etmiş’, pardon, ’duyurmuş’ olayım!

Kurban keserken düşünün!

Geçen gece rüyama girdi.

Bir rıhtıma koçları ve develeri yatırmışlar, ayakları bağlı olan hayvanlar yerden kalkmak için çırpınıp duruyor.

Başlarında ise ellerinde satırla bizim komşular bekliyor.

Kan ter içinde uyandım.

Uyandığımda hemen çocukluğum geldi aklıma.

Korkunç günlerdi.

Önceden alınıp, elimizle beslediğimiz kurbanlıklar ailenin erkekleri tarafından kesilmek üzere yere yatırılırdı.

Eline bıçağı alanlar kasaplıktan anlamadıkları için de, her Kurban Bayramı’nın vazgeçilmezi olan o olaylar yaşanırdı gözümüzün önünde. Biz çocukken, işkence gören, uzun süre can çekişen, yerden kalkıp kanlar içinde koşan hayvanları izledik ve derin yaralar aldık.

O günler geçmişte de kalmadı üstelik, hálá kendi yöntemleriyle kurban kesmeye çalışanlar var. Buradan onlara sesleniyorum, bu işi bir bilene bırakın ve küçükleri bu görüntülerden uzak tutun.

Sevap işliyorum derken, kendi çocuklarınıza ve de hayvanlara işkence yapmayın.
Yazarın Tüm Yazıları