Avrupa Birliği'nin yolu kültürden geçer

Doğan HIZLAN
Haberin Devamı

Zeynep Atikkan'ın ‘‘Dilenmeden Avrupalı olmak’’ı, (Hürriyet, 5 Mayıs 1998) AB'ye girebilmenin ancak kültürel zenginliğimizin yolundan yürüyerek gerçekleşeceğini gösteren çok önemli bir yazıydı.

Ekonomik büyüme ile laiklik kavramlarında dondurulan AB'ye adım atma serüveninin hangi noktada düğümlendiğini bir yabancının yorumundan öğrenebilirsiniz.

Nathan ve Larousse yayınevlerinin genel müdürü bakın ne diyor:

‘‘Lüksemburg bir tiyatroydu. Ve derinlenmesine incelenmedi. Oysa Türkiye demek bir kültür kuşağı demektir. Kültür boyutunda bakınca Yunanistan bile Türkiye demektir. Ayasofya Avrupa demektir. Akdeniz, tarih, kültürel köprüler. Avrupa bütün bu gerçeklerin bilincinde mi?’’

Değil. Biz bilincinde miyiz? Evet diye cevaplamak zor.

Zeynep Atikkan'ın tezinde belirttiği gibi, kültür, ne Brüksel'in ne Türkiye'nin gündeminde.

Biz, çoğulcu kültür kuşağını tanıtmadıkça, Avrupa için önemimizi kanıtlayamayız.

Zaman zaman UNESCO'nun yaptığı çalışmalar, bizim kültürümüzü, kültürümüzün büyük adlarını gündeme getirse de, etkinliklerin sesi sadece salonlarda yankılanıyor.

Öneriyi tartışalım, gerçekten bir EURESCO gerekli mi?

Kültürümüzü, tarihin geniş açısı içinde değerlendirip anlatmadıkça, bu çeşitliliği, zenginliği önce biz sindirip sonra yabancılara benimsetmedikçe, birliğe giden yolu katedemeyiz.

***

BÜYÜKELÇİ, Dışişleri Bakanlığı Kültür İşleri Genel Müdürü Metin Göker dün gazetede konuğumuzdu.

O da, Avrupa'ya, kültürel zenginliğimizi, tarihi perspektif içinde anlatmamızın gereği üzerinde duruyor.

Günübirlik kültürel profiller yerine, Osmanlı'dan bugüne kadar bütün bir kültür kuşağı'na sahip çıkmamız zorunluluğunda ısrar ediyor.

Kendi deneyimlerini bize aktarırken, katıldığım bir yöntemden söz etti.

‘‘Yabancılarla tartışırken, kendi tarihimizi ve onların tarihini mukayeseli biçimde masaya getirdiğimizde biz haklı çıkıyoruz. Tarih bizden yana.’’

Ancak bu mukayese içinde haklılık oranımız bugüne geldikçe sanırım biraz azalıyor.

Metin Göker'in dediği gibi, salt bir milliyetçiliğe, kanıtsız bir övünmeye, savunmamızı, tanıtmamızı yaslarsak umduğumuz sonuca ulaşamayız. Felsefesiz bir kültür savunması etkilemez.

Ne var ki, aynı zaman diliminde iki ulusun, insan haklarından kültürel varlığına kadar geniş bir değerlendirme, bizim Avrupa'daki yerimizin ne olduğunu, konumumuzu ortaya çıkarabilir.

Şu gerçeği ispatlayabiliriz, biz Batı kulübüne Cumhuriyet'le geçmedik, Osmanlı bu tam teşebbüsü gerçekleştirdi, ancak gerçek anlamda bu seçimimiz Cumhuriyet'le tescil edildi.

***

ZEYNEP Atikkan'ın yazdığı ile Metin Göker'in söyledikleri birbirini bütünlüyor.

Cumhuriyet'in 75'inci, Osmanlı'nın 700'üncü yılı, bu kargaşaya kültürel bir açıklık getirmek için ideal bir zamanlama.













Yazarın Tüm Yazıları